Pages

Subscribe:

7.30.2013

Otistik Empati

Otistik kişiler kör değil, sağır değildirler, fakat görmez gibi, işitmez gibi davranırlar. Davranırlar da o da bizim alıştığımız gibi değildir. Defalarca uğraşsanız ‘hoçça kal' anlamında el sallamayı öğretemezsiniz



Orhan Veli'nin Galata Köprüsü şiirini bilirsiniz. Galata Köprüsü'nde keyifle durup da gördüklerini kağıt üzerinde şiirleştirir Orhan Veli. Şiiri okuyanlar; gökyüzünün sınırsızlığında beyaz bulutları, denizin mavisinde sandallar, mavnaları, bacalarını 'şıp' diye kırıp köprünün altından geçiveren çatanaları görür gibi olurlar. Kuşların kanat çırpışlarını, vapurların 'vooouuup'larını işitir ve hatta dubalardan midye çıkaran zevatın nefes alışlarını hissederler. Orhan Veli bu kadarla da kalmaz. Gödüklerini, işittiklerini alabildiğine size aktarmanın da ötesine geçer yüreğinde hissettiklerini aktarır okuyanlarına. Onları kendi iç dünyasına taşır ve anlaşılır ki o da herkes gibi geçim derdindedir. Bir çırpıda Galata Köprüsünü resmeden bir kaleme sahip bu kişinin yaşamı boyunca geçim derdinde bırakan vefasızlığı düşünür de göz pınarlarınızda biriken yaşları silersiniz farkında olmadan.
Şiiri okurken hayalinizde canlanan hiç bir imge aslı o sırada yanı başınızda olmayabilir. Görür gibi olduklarınız beyninizin size anımsattıklarıdır.

Gördüklerinizin, işittiklerinizin, hissettiklerinizin sadece gözlerinizin gördüğü, kulaklarınızın işittiği, elinizin değdiğinin olmadığını kavramak bir başka boyuttur. Beş duyunun sınırlı algı yeteneğinin beynin sınırsız kurgu yeteneğine taşındığı geçittir.

Otistik kişiler kör değil, sağır değildirler, fakat görmez gibi, işitmez gibi davranırlar. Davranırlar da o da bizim alıştığımız gibi değildir. Defalarca uğraşsanız ‘hoçça kal' anlamında el sallamayı öğretemezsiniz. Bir türlü dudaklarını uzatıp ‘muck' diye sevdiklerini. öpemezler. Sevdikleri var mıdır yok mudur onu da anlamanız mümkün olamayabilir. En sevdikleri terkedip gitse peşinden gitmeyi bile bilemezler. Adlarını bildiklerini bilirsiniz de neden defalarca seslendiğiniz de sadece bazen size dönüp baktıklarını anlayamazsınız.

Görüntülerin de seslerin de kokuların tatların da beş duyudan öte yorumlandığı beyni anlamakta zorlanırsınız.

Beynin bu özelliğinin farkında olmayanlara benim deyişim. Beyninin bu yeteneği olmayan, ya da yetersiz olanların karşısında tuzu kuru olanların duruşu benim zoruma giden.

‘- Gözün görüyor ya neden görmez gibi davranıyorsun!'a takılı kalanlara...

‘- Kulakların işitiyor ya neden işitmez gibi davranıyorsun!' diye karşısındakini hırpalayanlara...

Cem Vardarcı Otizmi müzikle yenmeyi başardı

Yaşar Üniversitesi Sürekli Eğitim Merkezi (YÜSEM) Müzik Okulu'nda keman ve piyano eğitimi gören Cem Vardarcı (21), müzik sayesinde insanlarla daha kolay diyalog kurabilen, sosyal ve hedefleri olan bir birey haline geldi.

Türkiye'deki otizm hastası çok sayıda gençten sadece biri. Onun öyküsü, diğer otizmli çocuk ve gençler ile onların ailelerine de örnek olacak nitelikte. Hastalığı erken yaşta, eczacı olan anneannesi tarafından fark edilen Cem Vardarcı için annesi Gülçin Vardarcı ve ailenin bireyleri seferber olmuş. ABD'den hastalıkla ilgili kitaplar ve terapistler getirilmiş. Hastalığı ile birlikte yaşamayı öğrenmeye başlayan Cem'in bu arada müziğe karşı yeteneği olduğu anlaşılır. Bateri çalarak müzik çalışmalarına başlayan Cem, daha sonra Ümran Baradan Güzel Sanatlar Lisesi'nin özel yetenek sınavında başarılı olup, okulun müzik bölümünü bitirir. Okul yaşamı boyunca oğlunun iyi bir eğitim görmesi için çabalayan, işletme mezunu ve iki dil bildiği halde kariyerini bir kenara bırakıp oğluna kol kanat geren anne Gülçin Vardarcı'nın mücadelesiyle Cem, üniversite sınavına giren ilk otizmli olur. Müziği artık yaşam biçimi olarak benimseyen Cem, ekim ayından bu yana Yaşar Üniversite si Sürekli Eğitim Merkezi Müzik Bölümü'nde 'özel öğrenci' statüsüyle burslu olarak öğrenim görüyor. Müzik bölümünde keman ve piyano eğitimi alan Vardarcı'nın hedefi iyi bir müzisyen olmak.

Kaynak . samanyoluhaber.com/

7.28.2013

Otizmli Çocuk

Ben “otizm”i olan bir çocuğum. “Otistik” değilim. Otizm karakterimin sadece bir bölümüdür. Beni tek başına tanımlayacak bir kavram değil. Siz düşünceleri, duyguları, yetenekleri olan bir birey misiniz yoksa sadece şişman, gözlüklü ya da sakar bir kişi mi?

1) Ben “otizm”i olan bir çocuğum. “Otistik” değilim. Otizm karakterimin sadece bir bölümüdür. Beni tek başına tanımlayacak bir kavram değil. Siz düşünceleri, duyguları, yetenekleri olan bir birey misiniz yoksa sadece şişman, gözlüklü ya da sakar bir kişi mi?
2) Duyusal algılarım bozuktur. Gündelik yaşam içerisinde sizin çoğunlukla fark etmediğiniz kokular, sesler, tatlar, görüntüler, temaslar benim için çok rahatsız edici olabilir. Yaşadığım çevre benim için genellikle tehdit edici bir ortamdır. İçine kapalı ya da kavgacı görünebilirim ama aslında bu kendimi koruduğum anlamına gelir.

Sıradan bir market alışverişi benim için tam bir kabus olabilir. Seslere karşı aşırı hassas olduğumu bir düşünün. Aynı anda konuşan onlarca insan, günün indirimli ürününü tekrar tekrar anons eden mekanik bir ses, kasadaki işlem sesleri, alışveriş arabalarının tekerleklerinin çıkardığı gıcırtılı ses vb. Bu uyaranları beynim filtre edebilir ama bu ciddi anlamda aşırı yüklenmedir benim için.

Koku alma duyum da aşırı hassas olabilir. Kasap reyonundaki etler taze olmayabilir, yanımızdan geçen adam o gün duş alamamış olabilir, kasa sırasında önümüzde duran bebeğin bezi kirlenmiş olabilir… Bunlar benim için oldukça tiksindiricidir.

En yoğun kullandığım görme duyum aşırı uyarana maruz kalmış olabilir. Örneğin aşırı parlak floresan ışıkları mekanı sürekli titreşiyor gibi göstererek gözlerimi rahatsız edebilir. Camların yansıttığı parlak ışık, tavanda dönen fan, etrafımda sürekli hareket eden insanlar odaklanmam ve baş etmem gereken şeylerdir. Tüm bunlar denge duyumu etkiler ve vücudumun konumunu bile algılayamaz hale gelebilirim.

3) “Yapmam” (Yapmamayı seçiyorum) ve “ Yapamam” (Yapmayı beceremiyorum) arasındaki farkı dikkate almayı unutmayın. Komutlarınızı dinlemediğimi sanmayın. Sizi anlamıyor olabilirim. Bana diğer odadan seslendiğinizde duyduğum sadece “^/^’(/(%&’(+&’((‘” olabilir. Bunun yerine yanıma gelin ve basit kelimeler seçerek benimle direkt konuşun. “Lütfen kitabını masana bırak. Şimdi öğle yemeği yeme zamanı.” gibi. Bu şekilde benden ne istediğinizi ve sonrasında ne olacağını bana net bir şekilde söylemiş olursunuz. Böylece uyum göstermek benim için daha kolaylaşır.

4) Somut düşünürüm. Dili sadece sözcüklerin anlamına göre yorumlarım. “Koşturmayı bırak” yerine “Arkandan atlı mı kovalıyor” derseniz aklım karışır. “Çantada keklik” demek yerine “Bunu yapmak senin için çok kolay” demelisiniz. Deyimler, kinayeler, imalar benim için anlamsız ve akıl karıştırıcıdır.

5) Sınırlı sözcük dağarcığıma karşı anlayışlı olun. Duygularımı tarif etmek için doğru kelimeleri bilmiyorsam ihtiyaç duyduğum şeyi size anlatmak benim için oldukça zorlaşabilir. Acıkmış, incinmiş, korkmuş, aklı karışmış olabilirim ve bu duygularımı size aktaracak kelimeleri bilmiyor olabilirim. Vücut dilime ve rahatsızlık duyduğumda gösterdiğim tepkilere dikkat edin.

Bir de bunun tam tersini düşünelim. Yaşımın çok ilerisinde bir düzeyde adeta küçük bir profesör gibi konuşuyor olabilirim. Bu türde konuşmalar dildeki eksiğimi telafi edebilmek için çevremde yaşananlarda, izlediklerimden, okuduklarımdan ezberlediğim replikler olabilir. Buna “ekolali” denir. Kullandığım kelimeleri ya da içeriklerini anlamıyor olsam da size yanıt vermek zorunda olduğumda buna başvurabilirim.
Dil benim için çok zor olduğundan görsel odaklıyımdır. Bana söylemek yerine yapmam gereken bir şeyi bana gösterin. Ve bunu defalarca tekrarlamaya da hazırlıklı olun. Aynı şeyi sürekli tekrarlamak öğrenmemi sağlar.

6) Otizmin benim tüm yönlerimi algılamanıza engel olmasına izin vermeyin. Yapamadıklarım yerine yapabildiklerime odaklanın ve bunlar üzerinde bir şeyler inşa etmeye çalışın. Diğer tüm insanlar gibi yeterli olmadığımı ve sürekli düzeltildiğim ortamlarda öğrenemem. Ne kadar “yapıcı” olsa da bir eleştiriyle karşılaşacağımı bilmek beni yeni bir şey denemekten alı koyar. Güçlü yönlerimi keşfedin. Bir şeyi yapmak için bir çok farklı yöntem olduğunu da unutmayın.

7) Sosyalleşme konusunda bana yardım edin. Dışarıdan bakıldığında parktaki çocuklarla oynamak istemediğimi düşünebilirsiniz. Oysa bazen bunu nasıl yapacağımı –yani onlarla nasıl konuşmaya başlayıp oyunlarına katılabileceğimi- bilmiyor olabilirim. Diğer çocukları beni oyunlarına davet etme konusunda cesaretlendirmek işe yarayabilir.

8) Öfke nöbetlerimi tetikleyen şeyleri bulmaya çalışın. Önceliği buna verin. Kriz, patlama, öfke nöbeti… Bunu nasıl adlandırırsanız adlandırın unutmayın ki bunu yaşamak benim için çok daha korkutucudur. Duyularımdan biri aşırı yüklendiğinde böyle durumlar ortaya çıkar. Eğer öfke nöbetlerimin sebebini bulursanız onları önleyebilirsiniz.

9) Lütfen beni koşulsuzca sevin. “Keşke şöyle olsaydı…” “Keşke bunu yapabilseydi…” türünde düşünceleri kafanızdan uzaklaştırın. Siz ailenizin tüm beklentilerini karşılayabildiniz mi? Otizm benim seçimim değil. Unutmayın bu durumu ben yaşıyorum, siz değil. Sizin desteğiniz olmadan başarılı ve bağımsız bir hayat sürmem uzak bir ihtimal. Desteğiniz ve rehberliğinizle olasılık o kadar yüksek ki… Söz veriyorum, ben buna değerim!

10) Sabır, sabır, sabır… Otizme bir eksiklik olarak değil, farklı bir yetenek olarak bakmaya çalışın. Evet sohbet sırasında gözlerinize bakmıyor olabilirim. Ama yalan söylemediğimi, oyunlarda hile yapmadığımı, arkadaşlarımla dalga geçmediğimi, insanlara önyargılarla yaklaşmadığımı hiç fark etmediniz mi? Evet belki bir sonraki Michael Jordan olamayabilirim ama detaycı bakış açım ve olağanüstü odaklanma kapasitemle bir sonraki Einstein, Mozart ya da Van Gogh olabilirim. Günümüzde bu kişilerin de otizmli olduğu düşünülüyor.

Siz dayanağım olmazsanız bunu başaramam. Benim arkadaşım, öğretmenim, avukatım olun. Ne kadar yol alabildiğimi göreceksiniz.

Kaynakça: Ellen Notbohm (2004). Children’s Voice Article, November/December.

Çeviren ve Derleyen: Kutşın Sancaklı
Tohum Otizm Vakfı

Aşılar; Otizme Yol Açıyor mu?

Otizm riskini savuşturmak maksadıyla çocuğunu aşılatmayan anne-babalar otizmden kurtulalım derken, bilmeden, çok daha büyük riskler

Aşıların otizme yol açtığı iddiası, somut bir neden arayışı içinde olan otizm dünyasında kulağa hoş gelen, ama şu anda kanıtsız kalmış bir tezdir. Tedavi ve koruma kararlarını verirken, bu teze dayanmak yanlış olur.

Basında yer alan kafa karıştırıcı haberler. Vatan gazetesinde, (17.8.05te yayımladıkları haberin konusu olan), aşılarla otizm arasındaki ilişkinin "keşfi" hakkında yapılan spekülatif haber hakkında bir bilgi notu hazırlamıştım. Aynı haber, yaklaşık 10 gün sonra, bu sefer bir başka formda Sabah’ta yer aldı.

İlk yayındaki görüşlerden pek farklı olmayan, kanıtsız teoriye dayalı tedavileri bilimsel denemeden geçirmeksizin uygulama yanlısı doktor görüşleri ile desteklenmeye çalışılan ikinci yayın, birinci gazetedekinden farklı olmadığından cevap notumu yenilemeye gerek kalmadı.

Her iki haberde söz edilen aşıların yapılmaması ile doğacak zararların sorumluluğunu kim üstleniyor, o da başka bir husus. Radikal’de bu konuda sorumlu bir haber yapıldı, ama onu da kaç kişi okuyabildi, bilemem.

Aşılardan şüphe nereden doğdu?İletişimi ve etkileşimi çok küçük yaşlardan başlayarak bozan, gelişimsel, nöropsikiyatrik bir bozukluk olan otizmin sebepleri arasında genler ilk sırayı alıyorlar. Ancak, uzunca bir zamandır, otizm giderek artan sayılarda teşhis ediliyor. Sadece genetik etkenlere bağlı olsaydı, bu sayının büyük oynamalar göstermemesi beklenirdi. Böyle olunca akla şu soru geliyor: Çevresel etkenlerin bu sayıyı arttırıcı etkileri olabilir mi? Hangi çevresel etkenler? Büyüklerin çocuklara yaklaşım biçimleri, çocukların gündelik hayat tarzları, beslenme biçimleri, besinlerdeki katkı maddeleri, kullandıkları ilaçlar ve aşılar.... Bu etkenlerin gerçekten bir etkisi var mı otizmin gelişmesine?

Civa/aşı tezi çok kısaca şöyle: Aşılar ve aşılardaki civa, bağışıklık sistemini bozacak tipte hastalıklara yol açar. Bağışıklık sisteminin bozulması ile birlikte otizm tetiklenir.

Aşıların bir rolü olmadığı gösterildi. 2001 yılında ortaya atılan aşıların ve aşılarda koruyucu madde olarak bulundurulan tiyomersal'in otizme yol açtığı tezini değerlendiren sayısız çalışmayı inceleyen (Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'ne bağlı) Tıp Enstitüsü (Institute of Medicine), 2004 yılında yayımladığı kapsamlı raporda bu tezin geçersiz olduğu sonucuna vardı: Aşılama, otizm için ek bir risk doğurmuyor.

Geçtiğimiz hafta JAMA'da yayımlanan, yaklaşık 800,000 kişilik bir Danimarka çalışması, (aşı/civa tezinde öne sürülenin aksine) aşıların bağışıklık sistemini bozucu başka hastalıklara yol açmadıklarını kesin biçimde ortaya koydu. Yine de, tartışmaların bitmesi beklenmiyor.
 
İnanç başka, bilimsel kanıt başka. Bu tartışma sürebilir. Diğer yandan, civa tezi savunucuları, bilimsel çalışmaları yapanların ilaç firmaları ile ya da hükümet yetkilileri ile yakın çıkar ilişkisi içinde oldukları için gerçekleri gizledikleri, kendi tezlerinin de bu sebeple bilimsel dergilerde yayımlanmadığı ve kabul görmediği düşüncesini sürdürmekteler. Üstelik, bu tez savunucularının bilimsel medyada, henüz kanıtlanmadıkları için, yer bulmayan görüşleri, gündelik medyada ve internette, milyonlarca anne-babanın doğru karar vermesini engelleyecek şekilde yayımlanıyor.
 
Bu yayınlardan etkilenerek otizm riskini savuşturmak maksadıyla çocuğunu aşılatmayan anne-babalar otizmden kurtulalım derken, bilmeden, çok daha büyük riskler ile öldürücü ya da sakat bırakıcı, en az otizm kadar ciddi hastalıklara davetiye çıkartıyorlar.
 
Oysa, kanıtlanmış bazı gerçekler var: civa içeren bir çok besin maddesi (örneğin, maalesef midyelerimiz, veya, Kuzey denizinde avlanmış ithal ton balığı) aşıdakinden daha yüksek miktarda civa içerebilir. Bunlara ne kadar dikkat ediyoruz?

Toksik etkenler çeşitli. Çevre deyince, toksik olan sadece bir takım ağır metaller filan değil en başta ilgisizlik geliyor. Çocukları uzun sürelerle TV ya da karşısındaki ile insani ilişkiye girmeyen her türlü ekran karşısında, ilişkisiz bırakmak, toksik bir etki yapıyor. Ama, aşılardan nefret etmek, TV'daki beyin yıkayıcı programlardan vazgeçmekten daha kolay galiba... (Ekleme: Bu satırda yazdıklarım, otizmin anne-baba tutumları sebebiyle oluştuğu yanlış anlamasına, en azından birkaç anne-babada, yol açmış. O sebeple bu toksikliğin, otizme yol açma anlamına değil, çocuğun gelişimine genel anlamda yararsızlık olarak okunmasını vurgulamak istedim)

 Bilimsel tartışmalarda tezlerin çürümesi ya da kanıtlanması, aileleri bir noktaya kadar ilgilendiriyor. Çünkü, tezleri çürütmek, ne yazık ki, otizmi açıklamaya yetmiyor. Milyonlarca ailenin beklentisi ise, bir an evvel bir çözüm bulunması... Yoksa, bilimin bıraktığı boşluğu doldurabilecek bir çok yaklaşım kapıda bekliyor...

Doktorlar adına birkaç ders. Otizm gibi ciddi bir sorunun, çözümsüz ve açıklamasız kalması hepimizi, aileleri, eğitimcileri, doktorlar çaresizlik hissinin kucağına atıyor. Bu çaresizlikten çıkış gayretleri içerisinde, can havliyle, ilk bakışta mantıklı gelebilecek açıklamalara sarılıyoruz. Bu açıklamaların kabul görmesi ve sahici yararlar doğurabilmesi için bilimin mantık süzgecinden geçmesini beklemek, en azından biz doktorların yapması gereken...
 
Yoksa, ortaya attığımız fikir ve tezler, hastalarımızın çıkarlarından daha önemli ve değerli olduğunda, zarar verici bir pozisyona düşebiliyoruz. Bugün, civa tezinin doğal sonucu olarak, civadan arındırıcı tedaviler uyguladığımızda, ya da neye dayandığı belirsiz beslenme düzenleri önerdiğimizde, bundan pek de bir sonuç elde edilmeyeceğini bilerek yaptığımızda, hastamıza pek de temeli olmayan, bir ümit vermiş oluyoruz.
 
Kendiliğinden zaten olabilecek olumlu değişiklikleri de tedaviye atfettiğimizde ise, dürüst bir hekimlik uygulaması yapmamış oluyoruz. Üstelik, araştırma projeleri çerçevesinde ve bilimsel bir denetim altında yapılabilecek deneysel nitelikteki bir uygulamayı (örneğin, civa temizleme tedavisi) özel sağlık hizmeti olarak vermekle, kanımca, mesleki bir kusur da işlemiş oluyoruz. Bu sebeple, bilimsel görünen tezleri pratik uygulamaya dökerken, kendimizin doğruluğuna inanmasının yeterli bir bilimsel kanıt olmadığını hatırlamamız gerekiyor.
 
Bilimsel gelişmelerin yetersizliğinden doğan boşluktan yararlanacak doktorların, umut taciri damgasını yemesi işten bile olmayabilir...

Prof.Dr.Yankı Yazgan
www.yankiyazgan.com

7.26.2013

Otizmli Çocuklar Sporla Sağlık Kazanacak

Bugüne kadar bedensel ve görme engelliler için yaptığı projelerle dikkat çeken İzmir Üniversitesi (İZÜ), otizmli çocukları sporla sağlıklarına kavuşturmak için yeni bir projeyi hayata geçirmeye hazırlanıyor

Aynı zamanda Bostanlıspor'un sponsoru olan İZÜ, kulübün tesislerinde yeni yatırımlarla otizmli çocuklara spor yapma imkanı sağlayacak. Proje kapsamında üniversitede, sporla otizm tedavisi arasındaki ilişki hakkında bilimsel çalışmalara da imza atılacak.

İZÜ Rektörü Prof. Dr. Kayhan Erciyeş, otizmli çocuklar için yapmayı hedefledikleri çalışmaları şöyle aktardı: "Otizm li çocuklarımız, çeşitli kademelerde eğitimle konforlu bir hayat sürecek kadar tedavi olabiliyor.

Tedavi ücretlerinin yüksekliği, ailelerin olanaklarını zorlayacak boyutta. O nedenle Bostanlıspor Kulübü ile Otistik Çocukları Koruma ve Yönlendirme Derneği'yle ortak kuracağımız merkezin, maddi yönden erişilebilir ve gelecekte de sürdürülebilir sonuçlar yaratmasına önem verdik."

Otizm Diğer Sendromlardan Nasıl Ayırdedilir?


Hem otistik bozuklukta, hem de Asperger bozukluğunda, toplumsal etkileşimde nitel bozulma, davranış, ilgi ve etkinliklerde sınırlı, basmakalıp ve yineleyici örüntüler

Bu yazımızda Otizmin ayırıcı tanısı ve diğer bozukluklardan ayıredildiği özellikler üzerinde durulacaktır.

1. Zeka Geriliği: Zeka geriliği olan bir çok çocukta dönme, el çırpma ya da baş vurma gibi otizmdeki davranışlara benzer belirtiler görülebilir, ancak bu çocuklar zeka yaşlarına uygun sosyal ilgilerinin olmasıyla otizmden ayırt edilebilir. Zeka geriliği olan çocuklar diğer kişilerle iletişim kurma amacı ile konuşmayı kullanırlarken, otistik bozukluğu olan çocuklarda dilin işlevsel kullanımı yoktur. Özellikle ağır ya da ileri derecede zeka geriliği olan bireylerde otistik bozukluk ek tanısı koymak zaman zaman zor olabilir. Toplumsal ve iletişimsel becerilerde nitel bozulmalar ve otistik bozukluğa özgü davranışlar varsa ek olarak otistik bozukluk tanısı konulabilir.

2. Rett bozukluğu: Rett bozukluğunda prenatal, perinatal ve doğumdan sonraki ilk 5 ay boyunca psikomotor gelişme görünüşte normaldir. Doğumda kafa çevresi normal olmasına karşın 5 ile 48 nci aylarda başın büyümesi yavaşlar. Daha önce edinilmiş olan amaca yönelik el becerilerinin 5 ile 30 uncu aylarda yitirilmesinin ardından el burma ya da el yıkama gibi basma kalıp el hareketleri başlar. İlk 2-3 yılda sosyal gelişme ve oyun gelişimi durur, fakat ilgiler sürer. Orta çocukluk çağında skolyoz ve kifoskolyoz ile bağlantılı olarak gövde ataksisi ve apraksi gelişir. Her olguda ağır zeka özürü kalır. Erken çocukluk çağında sıklıkla epileptik nöbetler oluşur. Rett bozukluğu hemen sadece kızlarda görülür. Kilo alamama ve gelişme geriliği, hiperventilasyon ve intermittant apne gibi solunum sorunları da Rett sendromu tanısını düşündürmelidir.

3. Çocukluğun dezintegratif bozukluğu: Otistik bozuklukta gelişimsel bozukluklar genellikle yaşamın ilk yılı içerisinde başlarken çocukluğun dezintegratif bozukluğunda en azından iki yıllık normal bir gelişimden sonra belirgin bir gelişimsel gerileme gözlenir. Otizmde motor beceriler göreceli olarak iyi iken çocukluğun dezintegratif bozukluğunda daha önce edinilmiş motor becerilerin bozulması DSM-IV tanı ölçütleri arasındadır. Benzer şekilde çocukluğun dezintegratif bozukluğunda daha önce edinilmiş bağırsak ve mesane kontrolünün yitirilmesi söz konusudur. Otizmin tanı ölçütleri arasında bu ölçüt bulunmamaktadır. Genellikle söylenen, belirtilerin klasik otizmden daha az ciddi ve daha az yaygın olduğudur. Çocukluğun dezintegratif bozukluğunda karşılaşma ve göz teması kurma gibi bazı otistik olmayan kişilik özellikleri devam edebilir. Uygunsuz ve yabancılara yönelik de olsa sevginin gösterilmesi bazen devam edebilir. Bakım veren önemli kişileri tanıyabilir, anne ve babalarını gülerek ya da kucaklayarak karşılayabilir. Gelişimle ilgili yeterli ve sağlıklı bilgi toplanamadığı durumlarda otistik bozukluk tanısı konulmalıdır.

4. Asperger bozukluğu: Hem otistik bozuklukta, hem de Asperger bozukluğunda, toplumsal etkileşimde nitel bozulma, davranış, ilgi ve etkinliklerde sınırlı, basmakalıp ve yineleyici örüntüler söz konusudur. Ancak, DSM-IV ve ICD-10’ a göre Asperger bozukluğu ile otizm arasındaki en önemli fark, Asperger bozukluğunda dil ve bilişsel gelişmede gecikmenin olmamasıdır. Asperger bozukluğunda gecikmiş motor yetiler, motor beceriksizlik, garip duruş ve esnek olmayan yürüyüş ve görsel motor koordinasyon bozuklukları varken, otistik bozuklukta bu gibi motor gelişimdeki gecikmeler pek tanımlanmaz ve motor işlevler göreceli olarak daha iyidir. Genellikle Asperger bozukluğunda yüksek fonksiyonlu otizme göre, sözel zeka bölümünün yüksek, performans zeka bölümünün düşük olduğu ileri sürülmektedir. Asperger bozukluğu olan kişiler kendi içlerinde değerlendirildiklerinde, sözel ZB’ leri, performans ZB’ den daha yüksektir. Bu durum yüksek fonksiyonlu otistik bozuklukta tam tersinedir.

5. Çocukluk çağı başlangıçlı şizofreni: Çocukluk çağı şizofrenisi normal ya da normale yakın bir gelişim döneminden sonra ortaya çıkar. On iki yaşından önce görülmesi nadirdir. Beş yaşından önce hemen hiç görülmez. Çocukluk başlangıçlı şizofrenide klinik tabloda varsanılar ve sanrılar görülür. Otistik bozukluğun yanı sıra belirgin sanrı ve varsanılar gibi şizofreniye özgü aktif dönem belirtilerinin bir ay sürmesi durumunda ek tanı olarak şizofreni konabilir. Şizofren çocukların genellikle zeka bölümleri daha yüksektir.

6. Karışık dili algılama-sözel anlatım bozukluğu: Karışık dili algılama-sözel anlatım bozukluğunda dil bozukluğu vardır ancak sözel olmayan iletişimde bozulma yoktur. Karışık dili algılama-sözel anlatım bozukluğunda ekolali ve stereotipik konuşma gibi dil anormallikleri daha seyrek olarak görülürken otistik bozuklukta bu anormallikler daha sıktır. Artikülasyon sorunları ise karışık dili algılama-sözel anlatım bozukluğunda daha sık olarak görülmektedir. Karışık dili algılama-sözel anlatım bozukluğunda otistik davranışlar, sosyal yaşantıda bozulma, stereotipiler ve törensel etkinlikler yoktur, varsa da ciddi değildir. Karışık dili algılama-sözel anlatım bozukluğunda imgesel oyunlar genellikle varken otistik bozuklukta yoktur.

7. Edinsel epileptik afazi (Landou-Kleffner sendromu): Edinsel epileptik afazinin başlangıcı 2-11 yaşlar arasındadır. İlk belirti afazi ya da epilepsi olabilir. Afazi başlangıçta işitsel ve sözel agnozi ile birliktedir. Çocuk, söyleneni anlamakta güçlük çeker. Sağırlık ve otizmin belirtileri gelişir. %70 kadar çocukta parsiyel ya da yaygın nöbetler görülür. Bu çocukların yaklaşık yarısında afazinin neden olabileceği hiperaktivite ve kişilik değişiklikleri olur. Zeka etkilenmez ve diğer nörolojik bulgular normaldir. Sendrom 7 yaşından önce başlarsa, olasılıkla konuşma düzelir. Nöbetler genellikle 10 yaş civarında düzelir. Ancak 15 yaşına kadar süren nöbetler de vardır. Landau-Kleffner sendromu tanısının konulmasında EEG yardımcıdır. Temporal ve parietal lobları içeren multifokal kortikal diken boşalımlar görülür. İntravenöz diazepam verilmesiyle EEG normale döner konuşma geçici olarak düzelir.

8. Doğumsal sağırlık ya da ciddi işitme bozukluğu: Otistik bebekler sadece seyrek olarak bıgıldarlar. Sağır bebekler ise normal bebekler gibi bıgıldar. Ancak 6 aylıktan 1 yaşına kadar olan dönemde bıgıldamalarının azalması ve kesilmesi görülebilir. Sağır çocuklar sadece çok yüksek seslere yanıt verebilir. Otistik çocuklar ise çok yüksek ya da normal seslere yanıt vermezken alçak seslere yanıt verebilirler. Sağır çocuklar otistik çocuklardan farklı olarak bebekliklerinde kucağa alınmaktan hoşlanır, anne ve babaları ile ilgilenir ve sevgi gereksinimlerini gösterirler. Odiyogram ya da işitsel uyarılmış potansiyellerde sağır çocuklarda işitme kaybı saptanabilir.

9. Seçici konuşmazlık: Seçici konuşmazlık, başka durumlarda konuşuyor olmasına karşın özgül bir takım toplumsal durumlarda sürekli olarak konuşmazlık gösterme şeklinde tanımlanır. Sadece belirli toplumsal durumlarda konuşmama, toplumsal etkileşimde ve iletişimde önemli nitel bozulmanın olmaması, davranış ilgi ve etkinliklerinde sınırlı , basmakalıp ve yineleyici örüntünün olmaması ile seçici konuşmazlık otistik bozukluktan ayırt edilebilir.

10. Psikososyal yoksunluk: Fiziksel ve duygusal yoksunluk içinde olan çocuklarda apati, içe çekilme ve uzaklık görülebilir. Dil ve motor becerileri gecikebilir. Ancak bu çocuklar uygun psikososyal ortamlarda tekrar bulundurulursa hemen her zaman bu belirtilerde düzelmeler meydana gelir. Otistik bozuklukta psikososyal ortam düzeltilse bile belirtiler devam eder.

11. Basmakalıp davranış bozukluğu: Basmakalıp davranış bozukluğunda gözlenen yineleyici, görünüşte amaçlıymış gibi olan fakat işlevsel olmayan motor davranışlar otistik bozukluktaki davranışlar ile karıştırılabilir. Ancak otistik bozuklukta toplumsal etkileşimde ve iletişimde nitel bozulma varken, basmakalıp davranış bozukluğunda bu alanlarda bozulma yoktur.

Otizm tanısı ilk ay konabilir

Uzmanlar, kelime anlamı ‘kendine dönük' olan otizmin; ‘çocukluk çağının ilk 3 yılında başlayan, sosyal, duygusal gelişmedeki gecikme, gerilik, gariplik, lisan gelişiminde gecikme ve gariplikler, birtakım dönme, sallanma, parmak ucunda yürüme gibi tekrarlayıcı davranışlarla seyreden bir bozukluk grubu olduğunu' söylüyor.
İÜ Tıp Fakültesi Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Nahit Mukaddes, erken tanının önemini belirterek, ailelere şu uyarılarda bulundu:
"Çocuk, yaşamının ilk bir ayında annesiyle göz göze gelmiyorsa, 4-5 aylıkken kucağa alındığında kendini koltukta bırakır gibi bırakıyorsa, 9-10 aylıkken bay-bay yapmayı ya da öpücüğü öğrenemiyorsa, bir yaşında ‘anne, baba' diyemiyorsa, iki yaşında cümle kuramıyorsa, hemen bir doktora başvurulmalı.'

7.23.2013

Otizmin Ergenlik ve Yetişkinlikte Seyri

Otistik ve IQ düzeyleri %71’in üstünde olan 15 çocuk incelenmiş, bu çocuklarda farklılıklar olmasına rağmen bariz bir gelişme

Bir çok araştırmacı ergenlik çağında çağda belirgin kötüleşme gösteren otizm vakaları tanımlamışlardır. Bu çalışmalara göre; otistik çocukların %12-22’si puberte ile birlikte okul öncesi dönemdeki tipik belirtilerin bir çoğunda gerilemeler ve yeniden ortaya çıkmaların eşlik ettiği bilişsel ve davranışsal kötüleşme göstermektedirler.

 Belirgin kötüleşmenin olmadığı vakalarda da sıklıkla pubertenin başlaması ile belirtilerde ağırlaşmanın olduğu bir dönem gözlenmektedir. Öz kıyım, patlayıcı duygu durum değişiklikleri, agresiflik, huzursuzluk ve hiperaktivite oluşabilir.  Bu tablonun periodik olmasına bir eğilim vardır, bazı vakalar “normal”’e en az haftalar veya aylar içinde dönerken bir süre sonra olumsuz davranışların olduğu yeni kötüleşme dönemleri ortaya çıkmaktadır.
             
Tablonun kötüleşmesi eşlik etsin veya etmesin pubertedeki bu belirti ağırlaşması sıklıkla ilaç kullanımına neden olmaktadır. Bir çalışmada puberte öncesi otistik çocukların sinir sistemin etkileyen ilaç kullanım oranı %25’ten az iken 16-25 yaşları arası bu oran %75’lere çıkmaktadır.  Bu ilaçların etkinliği ile ilgili çok değişik sonuçlar bildirilmiştir. Bu nedenle standart bir tedavi tanımlanamamaktadır .
             
Bu arada “pubertal belirti kötüleşmesinin” tamamen fiziksel gelişmenin bir sonucu olabileceği ve otistik bireyin fiziksel güç kazanması sonucu belirgin hale gelmiş olabileceği de göz önünde bulundurulmalıdır. Öğretmenler ve aileler, otistik çocuğun sergilediği davranış sorunlarının erişkin hayatta da, hatta belki daha abartılı şekilde devam edebileceği gerçeğini fark edeceklerdir.
             
İlerleme :
Bir çok otistik çocuk gençliğe normal çocuklarda puberte ile ilişkili ortaya çıkan davranış sorunlarından fazlası olmadan gireceklerdir. Bazı çocuklar gençlik dönemi sırasında algılama ve kavrama becerilerini geliştirmektedir. Bunlar genellikle okul yıllarının başlarında nispeten daha iyi bilişsel becerilere sahip olan çocuklardır. Japonya’da yapılan bir çalışmada yaklaşık 200 otistik vakanın %43’ü en çok 10-15 yaş arası olmak üzere gençlik dönemleri boyunca belirgin ilerleme sağlamışlardır. (bu arada %32 vakada kötüleşme gözlenmiştir)
             
Aktivite azlığı :
Bir çok otistik çocukta küçük yaşlarda gözlenen aşırı aktivite adölesan dönemde aktivite azlığı ile takip edilmektedir. Bazen ileri derecede psikomotor yavaşlama ortaya çıkmakta ve belirgin depresif hisler olmamasına rağmen ciddi aktivite başlatma sorunları gözlenmektedir. Büyürken, otistik hastalar –diğer yaşıtları gibi- sıklıkla bazı objelerle oyun oynamak, bulmaca çözmek ve oyun amaçlı motor aktivitelerde bulunmak ile ilgili meraklarını kaybedebilmektedirler. Bunlar normal yaşıtlarına göre yeni hobiler bulma konusunda daha fazla sorunlar yaşamaktadırlar bu nedenle aktivite azlığı riski daha fazla olmaktadır.
             
Fiziksel görünüm değişiklikleri :
Otistik, mental retarde veya sınırda zeka düzeyine sahip çocuklarda bazen fiziksel görünümde değişiklik oluşur ki;  sevimli, parlak bakışlı çocuklar gider puberte ile birlikte yerlerine anormal ve donuk görünümlü çocuklar gelir. Sıklıkla bu tip değişiklikler altta yatan, sadece çocukluk çağının ardından deri sorunları ve diğer fiziksel görünüm değişiklikleri oluşturan, tubero sklerozis veya nörofibromatozis gibi fiziksel bir bozukluğa bağlı olabilmektedir.
             
Seksüel gelişme ile ilişkili sorunlar:
Otistik hastaların çoğunda pubertede seksüel gelişmeye bağlı ciddi sorunlar ortaya çıkmamaktadır. Otistik kızların ailelerinin çoğu mestruasyonun başlaması ile neler olacağı ile ilgili kaygı yaşamaktadırlar. Bu değişiklikler sıklıkla çocuk tarafından oldukça gerçekçi bir şekilde kabul edilmektedir.

Kural olarak, seksüel dürtülerdeki gelişme sosyal tutumlar “know-how” alanındaki gelişmeler ile paralel olmadığından bu dürtüler utanılacak davranışlara neden olmaktadır. Bu durum orta veya ileri derecede zeka geriliği bulunan otistik erkek çocuklarda toplum önünde teşhircilik  veya mastürbasyon yapma şeklinde gözlenebilmektedir.

Bazen de seksüel davranışlar nispeten daha gelişmiş tarzda ifade edilmektedir. Bununla birlikte, bu uygunsuz seksüel davranışların en basit tanımlaması şudur; otistik genç erkek hayatında bilebildiği en keyif verici şeyi yapmaktadır. Otistik gençlerin mastürbasyonları onları diğer ilginç uğraşılar ile tanıştırarak genellikle kolaylıkla azaltılmaktadır.

Bazı otistik hastalar kendileri planlamadan homoseksüel veya heteroseksüel ilişkiler içine girebilmektedirler. Bunun en basit nedeni onların seksüel olarak kullanılabilecekleri konusunda şüphelenme eksiklikleri yaşamalarıdır.
             
Depresyon ve periyodisite :
Yüksek fonksiyonlu otistik vakalarda ve Asperger Sendromu vakalarında sıklıkla mutsuzluk hissi ve/veya depresyon bildirilmektedir. Bu daha iyi fonksiyonlara sahip hastalar diğer ergenlerden farklı olduklarının farkına varmakta ve bu onlara acı vermektedir.

Çok azı sağlam arkadaşlıklar geliştirme çabasına girebilmektedir ancak sosyal ilişki kurabilmek için gerekli becerilere sahip olmadıklarından başarısız olabilmektedirler.

Bu kişilere sosyal beceri grupları, psikodrama ve videodan kendileri ile ilgili geri bildirimler gençlere sosyal iletişim becerilerini öğretmede faydalı olabilmektedir. Bu çabalar depresif hislerin aşılmasına da yardımcı olmaktadır. Bazen destekleyici psikoterapi etkili olabilmektedir. İlaçlar çok seyrek kullanılır.
             
Afektif bozukluk öyküsü bulunan ailelerin çocuklarında otizm ile birlikte bazen tipik major depresyon epizodları olmaktadır. Bu daha birincil bir depresif bozukluğu gösteriyor olabilir. Bu günlerde otizm ile ailede afektif bozukluk öyküsü arasında bir bağlantı olabileceği düşünülmektedir. Geçmişte yapılan çalışmalarda araştırmacılar ebeveynlerdeki tekrarlayan depresyonun çocuklarda dezavantaj oluşturduğunu ileri sürmüşlerdir. Daha yeni çalışmalarda ise bunun yerine genetik faktörler üzerinde durulmaktadır. Ebeveynlerinde veya yakın akrabalarında majör afektif bozukluk öyküsü bulunan otistik hastalar genetik geçişe bağlı bir periodisite gösteriyor gibi görünmektedirler.
             
Katatoni :
Wing yüksek fonksiyonlu otistik vakalarda ve Asperger Sendromu vakalarında geç adölesan dönemde katatonik özellikler gösteren bir grup tanımlamıştır. Bir takip çalışmasında; erken çocukluk çağında otizm veya otizm benzeri bir bozukluk tanısı almış 46 hastanın 3 tanesinde 28-35 yaşlarında orta veya ileri derecede katatoni ortaya çıktığını göstermiştir. Genç bir Alman kadın yakın zaman önce yayınladığı otobiyografisinde klasik çocukluk çağı otizmi ile ağır katatoniyi birlikte yaşadığını anlatmıştır.
             
Epilepsi ve diğer tıbbi durumlar:
Otistik çocuklarda sık sayılabilecek ölçüde, hayatın ilk yılından adölesan döneme kadar her hangi bir dönemde epilepsi gözlenebilmektedir. Görünen odur ki bütün otizm vakalarının %20-30’u 30 yaşından önce epilepsi geçirmektedir. Ek olarak zeka geriliğinin bulunduğu durumlarda epilepsi riski artmaktadır.
             
Otizm ve/veya lisan bozuklukları gibi gelişimsel bozukluklar epilepsi ile beyin fonksiyon bozukluğu açısından ortak temellere sahiptir. Bazı vakalarda epileptik olayın davranışsal ve gelişimsel bozukluğun bir sonucu olduğu olarak görünmektedir.  Vakaların çoğunda tıbbi tedavi ile deşarjları kontrol altına almak mümkün olabilmektedir.
             
Geçmişte sadece bariz beyin disfonksiyonuna sahip çocukların otizm kategorisine dahil edilip edilmemesi ile ilgili tartışmalar vardı. Geçmişlerinde hiçbir nörolojik disfonksiyon bulgusu bulunmayan otistik hastalarda yetişkinliğe geçiş  döneminde epilepsi ortaya çıkması bu düşüncenin yanlışlığını göstermektedir. Günümüzde  ileride epileptik nöbet geçirecek hastaların erken çocukluk çağında (sıklıkla otizm tanısının konduğu dönemde) tespit edilmesi mümkün değildir.
             
Ölüm:
Otizm ile ilgili olarak yayınlanan makaleler gözden geçirildiğinde 2-30 yaşları arasındaki grupta mortalitenin bariz şekilde yükselmiş olduğu düşünülmektedir.  Hayatın ilk yılından 30’lu yaşlara doğru ilerledikçe mortalitenin normal toplumda %0.6’larda iken otistiklerde %2’lere kadar yükseldiği sonuçları bildirilmektedir. Otizmdeki  bu yüksek oranlar, ağır zeka gerilikleri ve epilepsi gibi ciddi tıbbi durumlar ile ilişkili olabilir.

Otizmin Seyrinde Etkin Faktörler

Genel bilişsel düzey
Muhtemelen en iyi seyir göstergesi tanının konduğu andaki IQ düzeyidir. Genellikle otistik çocuklarda IQ, hem normal hem de mental retarde olanlarda ileriki hayatlarında önemli bir değişikliğe uğramamaktadır.
             
5-6 yaşlarından önce 50’den düşük IQ skorlarına sahip olan çocukların neredeyse tamamı sosyal fonksiyonlardaki sorunlar nedeniyle kötü seir göstermektedir.

Yüksek IQ düzeylerine sahip olanlarda ise seyir hakkında güvenilir bir tahminde bulunmak daha zor olmaktadır. Sosyal ilişkileri kötü olanların otistik olsun veya olmasın ciddi zeka geriliği olan hastalar olduğu ortaya çıkmaktadır.

IQ skoru %50’nin altında olan bir kişinin bağımsız bir hayat sürmesi beklenemez. Ancak seyri daha ayrıntılı tahmin edebilmek için daha özgün tanımlayıcı faktörlere ihtiyacımız vardır.  Otistik ve mental retarde olan erişkinleri aynı zeka düzeyine sahip ama otistik olmayanlarla karşılaştırmışlardır. Otistik grup; ritüalistik davranışlar, anksiyete, garip davranışlar, kendilerini eğlendirebilme güçlükleri ve diğer insanlardan kendilerini soyutlamaları bakımından daha yüksek sıklık göstermişlerdir.
Yüksek fonksiyonlu otistik hastalar üzerine odaklanmış takip çalışmalarında düşük zeka düzeyi olan otistiklere göre daha iyi seyir gösterdikleri ileri sürülmüştür. Bu vakaların önemli bölümünün meslek sahibi olabildikleri, bağımsız bir hayat sürdürebildikleri ve hatta evlenip çocuk yetiştirebildikleri bildirilmiştir. Bu nedenle yüksek fonksiyonlu vakaların seyri otistik olmayanlarla karşılaştırıldığında büyük farklılıklar göstermemektedir.
             
Otistik ve IQ düzeyleri %71’in üstünde olan 15 çocuk incelenmiş, Sonuçta bu çocukların hepsinde de farklılıklar olmasına rağmen bariz bir gelişmenin olduğu ve ileriki hayatlarında hiç birisinin otizm kriterlerini tam olarak karşılamaz duruma geldikleri görülmüştür. Hepsinde okul ile ilişkili ve sosyal beceriler ile ilişkili inatçı sorunlar gözlenmiştir. Çoğu yanlış anlaşılmış ve okulda yeterince yardım alamamışlardır. Çocukların iyiye gelişimleri için erken tanı çok önemli olmaktadır.
             
İletişim Bütün takip çalışmaları 5-6 yaşlarında konuşmanın olmamasının kötü prognoz işareti olduğunu göstermektedir. IQ ile iletişim düzeyi arasında sağlam bir ilişki vardır ancak muhtemelen bazı lisan gelişim faktörleri de katkıda bulunmaktadır. Takip çalışmalarında ciddi lisan güçlükleri bulunan vakaların çoğunun erişkin hayatta sosyal beceri kayıplarının olduğu gösterilmiştir.
             
Konuşma bir prognostik faktör olarak kullanılabilir ancak bütün çocuklarda kesin sonuçlar vermemektedir. 5 yaşında hiç konuşması olmayan vakaların (klasik otizm vakalarının yaklaşık %50’si) bir bölümünün ileride önemli ilerlemeler gösterdiği ve orta derecede bir konuşmaya sahip olabildikleri bilinmektedir. Seyrek olarak beklenmedik şekilde 10 yaşında veya daha ileri yaşlarda konuşmaya başlayan çocuklarla da karşılaşılmaktadır.
             
Konuşmanın gelişmesinde gecikmeye neden olan değişkenlerin tanımlanması için girişimlerde bulunulmuştur. Sosyal yanıtsızlık işaretleri, fenomenler oluşturma ve kelime taklitleri üretebilme becerileri   üzerinde durulan değişkenlerdir.  Otistik çocuklarda yapılan bir çalışmada sözel olmayan becerilerin lisan gelişiminin ipuçlarını taşıyabileceğini ileri sürülmüştür.
             
Nöropsikolojik kayıplar
Bazı çalışmalarda, esneklik ve bilişsel becerilerin ölçümlerinin sosyal sonuç için iyi birer gösterge olabileceği bildirilmiştir ve gelecekte muhtemelen otistik spektrumdaki bozuklukların seyrini daha iyi öngören, daha gelişmiş nöropsikolojik testler geliştirilecektir.
             
Başka bir çalışmada; normal IQ'ya sahip otistik deneklerde üç yıllık bir takip dönemi içinde  zeka teorilerini öğretmek için şekillendirilmiş bir programın etkileri üzerinde çalışmışlardır. Test sonuçlarında anlamlı bir yükselme gözlenmiştir. Sosyal beceri oranlarında ise bir değişiklik gözlenmemiştir. Daha sonra yapılacak uzun süreli takip çalışmaları ile becerilerin ne ölçüde genelleştirilebileceği ortaya konulmalıdır.
             
Diğer insanların duygusal durumlarını anlayabilme ve onların duygularını paylaşabilme zorlukları sosyal ilişki kayıplarının önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Diğer insanların duygularına yanıtsız kalma örüntülerindeki süreklilik otistik çocuklarda okul öncesi ve sonrasında 5 yıllık takibin ardından yapılan çalışmalarda gösterilmiştir. Tüm zamanlarda yapılan testlerde yanıtsızlık ve empati dereceleri çocuğun bilişsel düzeyi ile ilintili bulunmuştur.
             
Çocuklar erken yaşlarda (ör, iki yaş) otizm tanısı aldıklarında veya şüphelenildiklerinde  sonradan ortaya çıkan gelişimlerinin ister normale ister diğer bir bozukluk ile ilişkili belirtilere kayması oldukça sık görünmektedir. Benzer şekilde bazı otizm ve ciddi bilişsel bozukluklara sahip olan çocuklar başlangıçta fark edilmemiş olabilirler. Bu nedenle tanı koymada takip süresi ve hastanın yaşı tanı için önemli faktörler olarak ele alınmalıdır.
             
Otizm olan bireylerin küçük bir bölümü nispeten normal erişkinlere yakın bir gelişim gösterirler. Takip çalışmalarının çoğunda bu vakaların oranı çok düşük yüzdelerde kalmaktadır. Göteborg Çocuk Psikiyatrisi Departmanında 20 yılı aşkın bir süre içinde görülen yaklaşık 700 otizm vakasının en az 12 tanesi 5 yaşının altında iken Kanner otizminin tüm özelliklerin gösterirken 10 yıl sonrasında yaşıtlarına göre sadece biraz garip hareketleri ve konuşmasında bazı tuhaflıkları olan bir gelişim seviyesine ulaşmışlardır. Bununla birlikte hangi otizm vakalarının bu kadar dramatik gelişme gösterdiği ile ilgili yeterli kanıt yoktur. Çoğu programda bazı olumlu yönler bulunabilmiştir. En başarılı olanlar otizm hakkındaki bilgilere dayanan, gerçekçi ve uzun süreli programlardır. Tedavi destekleme ve aile ile sürekli iletişim içinde olmayı temel almaktadır.
           
Otistik çocukların iyiye gelişiminde  iyi yapılandırılmış ve  uzun süreli bir eğitimin önemli rolü vardır. Kanada’da yapılan bir çalışmada iki farklı coğrafi bölgede çocuklar arasında 15 puanlık IQ farklılığı bulunmuştur. Bu farklılığın ihtimali bir açıklaması düşük IQ seviyesi olan coğrafi bölgede daha az sayıda tıbbi servisin olmasıdır.

Yapılan diğer bir çalışmada otistik olan okul öncesi çocuklarından nispeten yüksek fonksiyonlu olanlarının yoğun eğitim programından büyük kazanç sağladığı görülmüştür. Ancak bu sonuçların düşük IQ oranlarına sahip otistik vakalar içinde geçerli olup olmadığı kesin olarak bilinmemektedir. Erken tanı koymanın faydalarını araştıracak yeni çalışmalar yapılması gerekliliği vardır. Son yıllardaki bir başka üzerinde durulan konu; çocuğun beceri eksikleri nedeni ile ortaya çıkan çevresel uyaran azlığının etkileridir ve risk faktörü olduğu kanıtlandığında tedaviye erken başlamanın önemi ortaya kesin olarak çıkacaktır.
             
Belki de ileride yapılacak takip çalışmalarında bakılması gereken en önemli şey hayat kalitelerinin ölçümüdür. Belirtilerin şiddeti ile hastanın bunları algılaması arasındaki korelasyonlar bilinmemektedir. Hasta ile birlikte yaşayan veya yakın çevresinde olan kişilerin tepkileri ve tıbbi servislerin kalitesi hem hasta hem de ailenin gelecekte yaşayacağı dezavantajlar üzerine önemli etkilere sahiptir.

Yiyecek Bağımlılığı ve Otizm

Annelerin çocuklarının beslenmesi konusunda gösterdikleri hassasiyet evrensel boyutta bir annelik davranışıdır

Otistik çocuklar sıklıkla yiyecek konusunda aşırı seçicilik gösterirler.

Annelerin çocuklarının beslenmesi konusunda gösterdikleri hassasiyet evrensel boyutta bir annelik davranışıdır. Öyle ki, çocuğunun yediği yiyecek miktarı ile tatmin olan anne sayısı hastalık halleri dışında yok denecek kadar azdır. Öte yandan, çocukluk çağı tatlı yiyecekler ve abur cubura olan düşkünlüğün had safhada olduğu kısmen seçiciliğin alışılagelmiş bir davranış olduğu bir dönemdir. Bu dönemde, ayrıca, çocukların asla el sürmediği örneğin bamya gibi bazı simgesel yiyeceklerin varlığı da bilinen bir gerçektir. Kısacası çocukluk döneminde, çocuğunun yediği miktarla tatmin olmayan anne ile yaşamının yiyecek konusunda en seçici dönemini yaşayan çocuk karşı karşıyadır.

O nedenle, az önceki ‘otistik çocuklar yiyecek konusunda aşırı seçici davranırlar' cümlesi otistik çocuğu olmayanlarca eksik anlaşılmaya açık bir cümledir. Çünkü buradaki AŞIRI zarfında abartı yok hatta durumun vehametini anlatma konusunda bir yetersizlik vardır. Şöyle ki; otistik çocuğun yiyecek konusunda gösterdiği seçicilik dayanılması mümkün olmayacak boyutta zorlayıcı bir davranıştır.

Bu durum çocuk için zorlayıcıdır. Her ne kadar otizm çocuğun duygu ve düşüncelerini anlatmasına engel olsa da, çocuk bu zorlayıcılığı davranışları ile anlatır. İstemediği yiyeceği değil yemeye zorlanması daha görüntüsü ve hatta sadece kokusunu hissettiğinde çocuk hırçınlaşır, kendini yerden yere atar, elleri ile başını yumruklar, başını yerlere duvarlara vurur, karşısındakini ısırır. Bu tam anlamı ile bir krizdir.

Bu durum aile için zorlayıscıdır. Doğal olarak bu sahnelere tahammül etmek, söz konusu çıcuk bir başkasının çocuğu olsa bile tahammül dışıdır. Buna bir de 2-3 yiyeceğin dışında her şeyi reddeden çocuğunuzu yeterince besleyememek gibi bir annenin dayanamayacağı bir duygu ilave olunca , otizmin AŞIRI seçiciliğinde AŞIRI zarfının yetersizliği yeterince anlaşılmış olur.

-Açık büfesi olan bir lokanta işletiyorum. Lokantamda envayi çeşit yiyecek var. Fakat 5 yaşındaki otistik oğlumun ağzına yıllardır kurumuş bayat ekmekten başka bir şey sokamıyorum. Düşünebiliyor musunuz? Ben ona daha bir lokma karpuz bile veremedim.

Otistik çocuğun yediği gıdalar en sıklıkla süt bisküvi kola çikolata ve muzdur. ‘Hadi sırf bunları yesin yeter ki karnı doysun ‘ kabulüne gelseniz de sorun burada bitmez… Çünkü çocuğun bu yiyeceklere gösterdiği davranış takıntı şeklindedir. Çocuk bu besinlerle uyur, bu besinler olmayınca kıyametler koparır.

- Arabamızı park ettiğimiz garaja gittiğimizde, dört yaşındaki oğlum koşarak bir arabanın altına sürünerek yüzükoyun girdi. Onu zorla ve biraz da çekiştirerek arabanın altından çıkardığımda gördüğüm manzarayı hatırladıkça hala gözlerim yaşarıyor diye anlatıyordu baba şimdi size aktardığım bu yaşanmış olayı her anlatışım da benzer şekilde gözlerim dolarak. Çocuğum toprağa karışmış kraker parçalarını yemeye çalışıyordu.

Otistik çocukların süt ve tahıl ürünlerine gösterdikleri bağımlılığın nedeni nedir? Bu bağımlılığın sigara, alkol, ilaç, madde bağımlılığı ile ilişkisi var mıdır? Depresyonda aşırı yemek yeme bağımlı davranışına yönelmek ile otistiklerin bu takıntılı yiyecek seçiciliğinin ortak noktaları olabilir mi? Konu daha da genişletilerek bu bağımlılık davranışları ile kumar bağımlılığı arasında bir paralellik kurulabilir mi?

Blum ve arkadaşları sigara, alkol, madde ve yiyecek ya da kumar gibi bağımlılık davranışlarını ‘ödül yetersizliği sendromu olarak aynı başlık altında toplamışlardır.* Canlının depresyon ve bunun gibi diğer başka nedenlerle ödülsüz kaldığı dönemlerde benzer bağımlılık davranışlarının ortaya çıktığını öne sürmüşlerdir. Davranışbilimde nedir ÖDÜL? Beyindeki ödül merkezleri uyarıldığında bir davranışı dakikada yüzlerce kez tekrarlayan hayvan çalışmaları göstermiştir ki ‘ ödül ' beyinde merkezi olan ve onu elde edebilmek için bir canlının bıkmadan usanmadan bir davranışı dakikada yüzlerce kere yorulmadan tekrarlayabileceği kadar önemlidir. Davranışbilim tüm canlı davranışlarının doğumdan sonra yaşanarak edinilmiş tecrtübeler ile öğrenildiğini iddia eder. Canlı yaşayarak edindiği davranışların kendi yararına olanlarını tekrar etmeye yararına olmadıklarınna kannaat getirdiklerini bırakmaya yönelir. Canlının yararına olan davranışlar tekrarlamayı hak kazanmış davranışlardır Yani davranışbilim terminolojisine gore ödüllendirilmiş davranışlardır. Böylece , giderek canlının yaşamı boyunca ödüllendirilmiş davranışlardan oluşan bir davranış repertuvarı oluşur. Doğa sadece 8 davranışı ki, bunlar arasında suya besine oksijene yönelmek gibi yokluklarında yaşamın tehlikede olacağı davranışlar sayılabilir, sonradan öğrenilecek davranışlar olmaktan çıkarmış bunları doğum ile birlikte canlının sahip olacağı olmazsa olmaz davranışlar arasına koymuştur. Yani bu 8 davranış canlıların özünde vardır sonradan öğrenilme tehlikesine atılmayacak kadar önemlidirler. Yokluklarında yaşam devam edemez. Suya besine oksijene yönelmek gibi yokluğu yaşamı tehdit eden ve tek hücreli canlılardan insan gibi ileri canlılara kadar tüm canlıların olmazsa olmaz biçimde sahip olduğu bu 8 davranıştan biri de ‘ ödüle yönelmektir'

Doğaldır ki su besin ve oksijene yönelmek canlının yararına olan bir davranıştır. Canlı ‘ödül' niteliğinde olan bu davranışların farkına varamazsa ya da davranışbilim terminolojisi ile ‘ödüle yönelemezse' yaşamı devam edemez. İşte davranışbilim açısından yukarıda sözü edilen ‘ödül' bu anlamda canlıya yararlı davranışlar anlamındadır. ‘ödüle yönelmek ‘ de canlının kendi yararına olanı farkedebilmesi ve one yönelmesi anlamını taşır.

Bağımlılık davranışlarını ‘ödül yetersizliği olarak niteleyen Blum ve arkadaşlarının sözünü ettiği ‘ödül' işte bu anlamda ödüldür. Ödül yetersizliğinde kişi ödülsüzlük içindedir ya da ödül niteliğindeki olguların farkına varamamakta ve ödül aramaktadır. Bu nedenle ödül niteliği taşıyan davranış ya da maddelere yönelmektedir. Bazı ilaçlar sigara ve uyuşturucu maddeler doğrudan beynin ödül sistemlerine bağlanarak ödül niteliği taşırlar. Burada artık canlının yararına olmaları gerekmez çünkü bazı maddeler canlıya yararlı olmaları koşuluna gerek kalmadan doğrudan ödül merkezini uyarma etkisi ile ödülsüzlük durumunu ortadan kaldırabilirler. Ödül algılaması azalmış olan kişi bu sistemlerini uyararak kendine ödül yaratma çabası içinde bu maddelere ya dab u maddeleri sağlayacak davranışlara yönelir. Yaşamsal önem taşıyan bir mekanizmasında sorun olan söz konusu kişiye işte bu nedenle hiçbir telkin hiç bir öğüt ona ödül niteliği taşıyan davranıştan alakoyacak nitelikte olamaz. Kişi ısrarla ve hatta kendisi vazgeçmek istese bile söz konusu davranışı tekrarlamaya devam eder.

Blum ve arkadaşları bu kadarla da kalmamış bağımlılık davranışı gösteren kişilerin bir kısmanda DRD2 geninin yok olduğunu göstererek savlarını kanıtlamışlardır.

2 - 5 Yaş Dönemi Otizm Belirtileri

Otistik çocukların konuşma özellikleri, dil gelişimleri, yaşıtları olan normal çocuklardan farklı tablolar çizmektedir. Konuşmaya başlama çok farklı yaşlarda

Bebeklik döneminde anlatılan birçok özellikler 2-5 yaş döneminde devam etmektedir. Ancak bu özellikler çocukların gelişimlerine bağlı olarak çeşitlenmiş ve farklılıklar ortaya çıkmıştır. 2-5 yaş dönemi, otistik özelliklerin en belirginleştiği, tanı için oldukça önemli bir dönemdir.

1. Fiziksel özellikler: Fiziksel gelişimleri oldukça normal, güzel ve çekici çocuklardır. Motor becerileri genellikle iyidir. Kağıt kesme, boncukları kutuya tek tek koyma veya ipe dizme gibi küçük kas becerilerinin oldukça zayıf olduğu gözlenir. Ancak birçok otistik çocuk mekanik ve takmalı-sökmeli oyuncakları kolaylıkla takıp sökebilir.

2. Sosyal-duygusal özellikleri: Bebeklik döneminde gözlenen çevreye ilgisizlik daha belirgin hale gelmiştir. Çevresindeki kişilerin ve anne-babanın yüzüne bakmama hemen hemen her otistik çocuğun özelliğidir. İnsanların gözlerine bakmamaları veya anlık denebilecek kadar kısa bakışlardan sonra hemen gözlerini kaçırmaları dikkati çeker. Tamamen kendilerine ait bir dünyada yaşıyor gibi görünen bu çocuklar, çevrelerinde olup bitenlere karşı çok kayıtsızdırlar. Çağrıldıklarında tepki vermez, konuşurken dinlemez gibi görünürler. Bebekliklerindeki gibi fiziksel temastan kaçınırlar.

3. Zihinsel özellikleri: Otizmin ilk tanımlandığı yıllarda, otistik özellikteki çocukların çok zeki olduklarına, ancak bu zekanın problem davranışlarla maskelendiğine inanılıyordu. Otistik çocukların zihinsel gelişmeleri üzerinde yapılan ayrıntılı çalışmalar en az iki grup otistik çocuk olduğu düşündürmektedir. Birinci grubu normal ya da zihinsel becerileri olanlar, diğer grubu ise zihinsel yönden yetersiz olanlar oluşturmaktadır. Otistik çocukların yaklaşık %40'ı 40-55, %30'u 50-70 ve %30'u 70 ve daha fazla zeka bölümüne sahiptir. Otistik çocukların yaklaşık beşte birinin zekası normaldir.

4. Duyusal uyarılara tepkileri:
    a. İşitsel Uyarılara (seslere) Tepkileri: Bu dönemde seslere karşı çok değişik tepkiler verildiği görülmektedir. Çocukların seslere hiçbir tepki vermemesi bir çok anne-babayı, işitme problemi endişesi ile doktorlara gitmeye yöneltmektedir. Yapılan testler çocukların işitmelerinde organik bir sorunun olmadığını gösterir. Gerçekten de bazen seslere hiç tepki vermedikleri, bazen en ufak seslere aşırı tepki gösterdikleri ve bazı seslere çok duyarlı oldukları gözlenmektedir.
     b. Görsel uyarılara tepkileri: Bu dönemde görsel uyaranlara karşı normal dışı tepkiler yaygın olarak görülebilir. İnsan yüzlerine ve çevrelerindeki birçok nesneye bakmamalarına karşın, hareket eden, dönen ya da parlak olan bazı cisimlere çok uzun süre bakabilirler.
    c. Acı, sıcak, soğuğa karşı tepkileri: Bu tepkiler, bazı çocuklarda acıyı, sıcağı ve soğuğu fark etmeme şeklinde ortaya çıkarken bazılarında ise soğuk suyla ellerini yıkarken ağlama, eline bir toplu iğne battığı zaman çığlıklar atma şeklinde görülebilir.
    d. Dokunulmaya karşı tepkileri: Herhangi bir kimse tarafından dokunulmak, kucağa alınmak istendiği zaman, o kimseyi itmek, ondan kaçmak yaygın olarak gözlenen tepkilerdir.

Bu dönemde de beslenme ve uyku problemleri yoğun bir şekilde gözlenmektedir. Beslenme ile ilgili olarak, katı yiyecekleri reddettikleri, bazılarının sürekli olarak püre edilmiş yiyecekler yedikleri ve bu nedenle de çiğneme kaslarını kontrol etmekte güçlük çektikleri görülür. Aileler, çocuklarının garip yemek yeme alışkanlıklarının olduğunu ve yiyecek seçimi yaptıklarını sıklıkla anlatırlar. Belli bir süre hep aynı yiyeceği isteme, diğer yiyecekleri reddetme, sık sık tercih edilen yiyeceğin değişmesi de gözlenen özelliklerdendir.

5. Konuşma özellikleri: Otistik çocukların konuşma özellikleri, dil gelişimleri, yaşıtları olan normal çocuklardan farklı tablolar çizmektedir. Konuşmaya başlama çok farklı yaşlarda gerçekleşir; ancak genellikle ilk kelimeleri 5 yaş civarında söylerler. Bazı otistik çocukların konuşmaya normal yaşıtlarıyla aynı zamanda başladıkları, ancak daha sonraları, bildikleri kelimeleri kullanmadıkları gözlenmiştir.

Beş yaş sonrasında, otistik çocuk yeni kelimeler öğrenirler, isteklerini sözle ifade etmeye başlarlar, hatta bir iki kelimelik cümleler kurabilirler. Bununla birlikte, otistik çocukların konuşmayı bir iletişim aracı olarak kullanmadıkları gözlenmektedir.
Otistik çocukların konuşma problemlerinin başlıcaları aşağıdaki gibidir:
    a. Konuşulanları anlamada güçlük: Otistik çocuklarla yapılan çalışmalar, konuşulanı anlama kapasitelerinin oldukça sınırlı olduğunu göstermiştir. Anlama, yaşla birlikte artar; kendilerinden istenilenleri anlayabilir, ancak istekleri yerine getiremezler. Tek kelimeleri anlayabilirken, kelimeler soyutlaştıkça ve cümleler karmaşıklaştıkça anlamaları da güçleşir.

    b. Ekolali: Ekolali (yankılı konuşma), çocuğun duyduğu kelimeleri, cümleleri konuşmacının hemen arkasından veya daha sonra taklit etmesidir. Normalde çocuklar, konuşmaya, duydukları kelimeleri taklit etmeyle başlarlar. Ancak bu taklit dönemi, 2.5 yaş civarında sona erer. Otistik çocuklar da ilk kelimeleri, anlamlarına dikkat etmeden papağan gibi taklit ederek öğrenirler. Bazen kelimeleri, bazen de cümleleri olduğu gibi tekrar ederler. Kelimeleri, taklit ettikleri konuşmacının aksanı ve vurgulamalarıyla söylerler. Normal çocuklar bu dönemden sonra, taklit ettikleri kelimeleri uygun yerlerde kullanmaya başladıkları halde, otistik çocuklar bu dönemde oldukça uzun zaman kalır, öğrendikleri kelimeleri gerektiği zaman kullanmazlar.

    c. Gramer bozuklukları: Konuşabilen otistik çocuklarda gramer bozuklukları da yaygın olarak görülür. Cümlelerdeki fiil eklerini söylememek yaygındır. “Okula gidelim” yerine “okul git” demek ya da “yemekten sonra şeker ver” yerine “şeker, yemek yer” demek gibi gramer yanlışlıkları yaparlar. Çocuğun ilerleyen yaşıyla birlikte konuşma becerisi de arttıkça, gramer bozukluklarında bazı düzelmeler görülebilir.

   d. Zamirlerin yer değiştirmesi: Konuşmadaki en belirgin özelliklerden birisi de şahıs zamirlerinin yerlerinin değiştirilmesidir. Birinci tekil şahıs “ben” yerine, “sen” veya “o” kullanırlar. Özellikle “ben” zamirini kullanma çok az görülür (“Giderim” yerine “gider, gidersin” kelimelerini kullanmak gibi).

   e. “Evet-hayır” kelimelerini kullanmada güçlük: Otistik çocuklar yaşıtları gibi “hayır” kelimesini “evet” kelimesinden önce öğrenirler. Otistik çocukların “evet” kelimesini öğrenmeleri genellikle 8-9, bazen de daha ileri yaşlarda olabilir.
Konuşma becerileri ne kadar gelişmiş olursa olsun, konuşmayı iletişim aracı olarak kullanmak istemezler, yalnızca zorda kaldıkları zaman veya bir isteklerini belirtmek için konuşurlar.

6. Davranış problemleri: Otistik çocuklarda görülen problemli davranışlar, çocuğun bebeklik döneminden çıkmasıyla belirginleşir.
     a. Öfke nöbetleri ve bağırmalar: Bir çok otistik çocukta, öfke nöbetleri olarak adlandırılan, kendini yere atma, tekmeleme, tepinme, ısırma ve şiddetli ağlama gibi davranışlar sıklıkla görülür. Öfke nöbetleri 2-5 yaşları arasında belirginleşir.
     b. Çevresine zarar verici davranışlar: Evdeki duvar kağıtlarının ve koltukların yırtılması, etrafa  su dökme gibi davranışlar olabilir.
     c. Kendine zarar verici davranışlar: Kendi saçlarını çekme, ellerini ısırma, yüzünü tırmalama ve kanatma gibi davranışlar bu gruba girmektedir.
    d. Tek tip vücut hareketleri: Kendi etrafında dönme, öne arkaya sallanma ve parmaklarıyla havada bir takım şekiller çizme gibi.

7. Duygusal tepkiler:.
    a. Özel korkular: Elini küvetteki sıcak suya sokarak yaktığı için küvette yıkanmadan korkan bir küçük kız, ayakkabısı ayağını sıktığı için ayakkabı giymeyi reddeden bir çocuk özel korkuları olan çocuklara örnektir.
    b. Tehlikelerin farkında olmama: Otistik çocukların genellikle çevrelerindeki tehlikelerin farkında olmamaları anne babalarını en çok endişelendiren özelliklerdendir.
    c. Nedensiz gülmeler ve ağlamalar: Duruma uygun olmayan duygusal tepkiler nedensiz olarak ortaya çıkabilir. Çocuğun kendisi veya bir başkası cezalandırıldığı zaman gösterdiği gülme, aniden bağırma ve ağlama gibi davranışların, bulundukları ortamı ve durumu değerlendirememelerine bağlı olarak ortaya çıktığı düşünülmektedir.
    d. Değişikliklere tepki gösterme: Eve bir misafirin gelmesi, odasının farklı bir düzene sokulması ve sürekli kullandığı çarşafın değiştirilmesi gibi durumlar, otistik özellikteki çocuğun huzursuz olmasına, saatlerce ağlamasına ve öfke nöbetleri geçirmesine neden olabilir. Bu konuda çalışan uzmanlar, çocuğun yapılan her değişiklikten ötürü kendisini güvensiz hissettiğini, ancak çevresindeki aynılığı koruyarak rahatladığını düşünmektedirler.

8. Hayal Gücünün Eksikliği:
    a. Oyun oynama becerisinin olmaması: Otistik özellikteki çocuklarda hayal gücünün yetersizliğine bağlı olarak yaratıcı oyun oynama becerisinin bulunmaması yaygın olarak gözlenir. Bir oyuncakla amacına uygun olarak oynamaz, oyuncak bir arabayla oynarken onun gerçek bir arabanın modeli olduğunu, kendilerinin de arabanın şoförü rolünü oynayabileceklerini fark etmezler. Bazen yalnız arabanın tekerlekleriyle, bazen de arabanın çıkardığı ses ile ilgilenirler; dakikalarca arabayı ileri geri sürerler. Bu alanda genellikle çeşitli nesnelerin ve oyuncakların ellerinde tutulduğu, oyuncağın gerçek amacına uygun olarak oynanmadığı gibi bebeklik dönemi özellikleri gözlenir.
    b. Ayrıntılara dikkat etme: Çevrelerindeki nesnelerin, kişilerin tamamı yerine, ayrıntılarına küçük parçalarına dikkat ederler. Annelerinin yalnızca küpesi, oyuncak arabanın yalnızca tekerlekleri çocuğun dikkatini çekebilir. Anneyi ya da oyuncağı, o anda bulundukları çevre içinde tümüyle algılamalarının hayal gücünün eksikliği nedeniyle ortaya çıktığı kabul edilmektedir.

9. Özel beceriler: Otistik çocukların en şaşırtıcı özellikleri, bir çok alanda sınırlı becerileri olmasına karşın, bazı alanlarda sahip oldukları özel becerilerdir. Bir çok otistik çocuğun konuşmadan önce şarkı söylediği görülür; bazıları ise bir enstrümanı iyi çalabilirler. Bazı anne babalar da, çocuklarında müzik becerisinin yanı sıra güçlü belleklerinin olduğunu belirtmektedirler. Çocuğun yıllarca önce gittiği bir yeri, o yerdeki özel bir eşyayı  unutmadığını, çok uzun şiirleri ezberleyebildiğini ve televizyonda dinlediği çok uzun bir konuşmayı olduğu gibi tekrar edebildiğini sıklıkla anlatmaktadırlar.

Otistik çocukların diğer bir özel becerisi de sayılar ve sayısal ilişkiler üzerinedir. Bazıları sayıları çok çabuk öğrenirler ve çok güç işlemleri zihinlerinden yapabilirler. Ayrıca, gördüğü resimleri çok iyi kopya eden, güzel boyayan, mekanik oyuncakları söküp takabilen, karmaşık bul-yapları kolayca tamamlayabilen çocuklara da rastlanmaktadır.

7.22.2013

Otizm tarama testi zorunlu olsun

Her 150 çocuktan birinin otizm riski taşıdığını belirten uzmanlar, erken teşhis için tarama testlerinin zorunlu Sağlık hizmeti olması talebinde bulunuyorlar.
Otizm Platformu Koordinatörü Aylin Sezgin, yaptığı açıklamada, otizmin doğuştan geliştiğini, beynin ve sinir sisteminin farklı yapısından veya işleyişinden kaynaklandığını belirterek, genellikle 3 yaşından önce ortaya çıkan otizmin bireylerin sosyal, iletişim, etkileşim ve davranışlarını olumsuz etkilediğini söyledi.
Tüm dünyada bilimselliği kabul edilmiş DSM-V ölçütlerine göre her 150 çocuktan birinin otizm riski taşıdığına dikkati çeken Sezgin, bu kriter baz alındığında Türkiye'de tüm nüfus içinde 450 bin, 0-14 yaş grubunda ise 125 bin otistik çocuk bulunduğunu belirtti. Sezgin, otizm konusunda Ailelerin bilinçlenmesi ve teşhis yöntemlerindeki gelişmeler nedeniyle 0-6 yaş grubunda teşhis sayısının giderek arttığını ifade etti.
Otizmin diğer engel gruplarından en önemli farkının, otizmli çocukların erken tanı ve yoğun eğitimle sorunların giderilmesinde büyük kazanımların sağlanması olduğuna işaret eden Sezgin, platform olarak erken teşhis için tarama testlerinin zorunlu sağlık hizmeti olmasını talep ettiklerini söyledi.
Sezgin, otizmin bugün için kabul edilen en önemli tedavi aracının, erken yaşta verilmeye başlanan yoğunlaştırılmış ve bireyselleştirilmiş özel eğitim olduğunu vurgulayarak, "Erken yaşta tanı alarak, doğru yöntemlerle ve yoğun şekilde eğitim alan otizmli çocukların büyük çoğunluğu, bireysel ihtiyaçlarını karşılar duruma gelebilir, okula gidebilir ve yaşıtlarının sahip olduğu bazı becerileri edinerek toplumda yerine alabilir' diye konuştu.
Dünyada bilimsel olarak kanıtlanan yoğun eğitim süresinin haftada 40 Saat olduğunu dile getiren Sezgin, Türkiye'de devlet desteğiyle verilen aylık 10 Saatlik eğitimin oldukça yetersiz olduğunu ifade etti. Sezgin, Türkiye'nin ekonomik şartlarını da göz önünde bulunduran Otizm Platformu'nun bu sürenin aylık 40 Saate çıkmasını istediğini kaydetti.
Sadece 2 bin 114 çocuk eğitim alıyor
Türkiye genelindeki devlet okullarındaki otistik öğrenci sayısının sadece 2 bin 114 olduğuna dikkati çeken Sezgin, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Otistik çocukların ve ailelerinin eğitim gereksinimlerinin karşılanmasının önündeki en önemli engel, ülkemizde otizmli çocuklara eğitim ve terapi verecek donamında ve yeterli sayıda öğretmen ve terapist olmaması ve yetiştirilememesidir. Bu engelin en önemli kaynağı ise üniversitelerimizde yeterli sayıda program ve öğretim üyesi bulunmamasıdır. Kurumlar üstü bir öneme sahip bu konunun ivedilikle çözüme kavuşturulabilmesi için geçici basit çözümlerden kaçınılmalı, kalıcı, orta ve uzun dönemli yöntemlerle bu eğitim açığı doldurulmalıdır.'
‘Farkında mısınız' kampanyası
Birleşmiş Milletler'in (BM) otizme dikkat çekmek ve farkındalık yaratmak amacıyla 2 Nisan'ı "Dünya Otizm Farkındalık Günü', nisan ayını da "Otizm Farkındalık Ayı' olarak ilan ettiğini hatırlatan Sezgin, bu Ay boyunca otizmle ilgili araştırmaların teşvik edildiğini ve bilinirliliğin arttırılarak, erken teşhis ve tedavinin yaygınlaştırılmasının hedeflendiğini belirtti.
Sezgin, 16 sivil toplum kuruluşunun bir araya gelmesiyle oluşan Otizm Platformu'nun da etkinlikler düzenleyeceğini bildirerek, "Farkında mısınız' adlı bir kampanya hazırladıklarını söyledi.
Kampanya kapsamında, tanıtım broşürleri, posterler, e-posta bilgilendirmeleri, radyolarda yayınlanmak üzere özel jingle hazırladıklarını, alışveriş merkezlerinde tanıtım stantları kuracaklarını anlatan Sezgin, "Bu çalışmaların ülke genelinde yaygınlaşması için otizmden etkilenen ailelerin yanı sıra iş dünyasından duyarlı bireylerin ve medyanın da desteğini bekliyoruz' dedi.

Otizm anne karnında tespit edilebilecek

İngiltere Cambridge Üniversitesi bilim adamının yaptığı araştırma ile geliştirilen yöntemle, anne karnındaki bebeğe otizm testinin yapılmasının olası hale geldi. Bilim adamlarına göre, otizm testiyle ilgili süreç down sendromunun anne karnında tespitine olanak sağlayan amniyosentez yöntemiyle mümkün olabilecek.
Cambridge Üniversitesi Otizm Merkezi tarafından 235 çocuğun doğumdan 8 yaşına gelene kadarki dönemlerinin izlendiği ve sonuçta bu çocukların arasında, annelerinin gebelikleri sırasında amniyo sıvısında yüksek oranda testesteron bulunanlarda, sosyalleşme eksikliği, konuşma güçlüğü gibi otizmin karakterine uyan özelliklerin tespit edildiği açıklandı.
Bilim adamları, şimdi bu konuda ulusal düzeyde bir tartışma ortamı yaratılması ve konunun etik açıdan değerlendirilmesinin ardından, etik olduğu sonucuna varılması halinde testin yaygın biçimde uygulanmasına ve otizm tehlikesi görülen hallerde de kürtaj yapılmasına izin verilmesini öneriyor.
Bilim adamlarını tek düşündüren ise testin sonrasında bebeğin otistik doğabileceğinin tespiti halinde, kürtaja izin verilmesi gerekip gerekmediği sorusunun yanıtının bulunması. Zira bilindiği gibi otistik çocuklar görebiliyorlar, hatta içlerinden ünlü matematikçiler ve müzisyenler bile çıkabiliyor.
Bunun yanı sıra otistik olup hiçbir şekilde hayatla bağlantı kuramayan ve bütün yaşamını otistik hastalar için dizayn edilmiş özel kurumlarda geçirenlere de rastlanabiliyor.
Bilim adamları, bu nedenle toplumun ve otistik bir bebek sahibi olma olasılığı yüksek tespit edilen ebeveynlerin bu tür vakaların kürtajla sonlandırılması gerekip gerekmediği konusunda karar vermesinin güçlüğüne dikkat çekiyor.
Öte yandan otistik çocuk sahibi Ailelerin büyük çoğunluğunun ise teste daha şimdiden karşı çıktıkları ve bu testin serbest bırakılması halinde hem otistiklere yönelik ayrımcılığın artmasından hem de devletin otistik çocuk sahibi ailelere verdiği desteğin azalmasından korktukları belirtiliyor.
"Oyuncakla oyun biçimi otizmi işaret edebilir'
Bebeklerin oyuncaklarla alışılmışın dışında bir biçimde oynamasının otizm belirtisi olabileceği bildirildi.
Amerikalı bilim adamlarının yaptığı ve "Autism' dergisinde yayımlanan araştırmada, bu bulgunun, otistik olma ihtimali bulunan çocukların durumunun ailelerce önceden saptanması ve tedaviye daha erken başlanmasını sağlayabileceği bildirildi.
California Üniversitesinden Sally Ozonoff ve ekibi, otistik bebeklerin oyuncakları diğer çocuklardan çok daha fazla eğip büktüğünü, evirip çevirdiğini ve şişe gibi objelere gözlerinin ucuyla veya sabit bakışlarla baktığını saptadı.
Ozonoff, oyuncaklarla alışılmadık şekilde oynanmasının, otizm belirtileri listesine eklenebileceğini belirterek, "Otistik bir çocuk ne kadar erken tedavi edilirse, bu çocuğun geleceği üzerinde o kadar etkiniz olur' dedi.
Ozonoff ve ekibi araştırmalarını, kardeşleri otistik olduğu için otizm riski bulunduğu düşünülen 1 yaşındaki 66 bebek üzerinde yaptı.
Bu bebeklerden 9'una daha sonra otizm tanısı konuldu. Tanı konulanların 7'sinin oyuncakları çok daha uzun süreler eğip büktüğü, evirip çevirdiği ve objelere yandan baktığı görüldü.
Amerikan Pediatri Birliği, 2 yaşına gelmeden önce bütün çocukların otizm bulunup bulunmadığını anlamak için incelenmesi tavsiyesinde bulunuyor.
Otizmin nedeni bilinmiyor, ancak genetik ve çevresel faktörlerden kaynaklandığı tahmin ediliyor. Hastalık genellikle 3 yaşa kadar teşhis ediliyor.


Otizm anne karnında tespit edilebilecek ,

yazısı sadece bilgilendirme içindir. Hiç bir zaman kendi kendine tanı ve tedavi amacını taşımaz. Otizm anne karnında tespit edilebilecek ile ilgili sağlık probleminiz varsa mutlaka Doktorunuza danışmanız gereklidir.

Otizm ve Xbox Kinect-2

Otizm ve Xbox Kinect-1

Otizm ve Xbox Kinect

Otizm ve Xbox Kinect
Değerli okuyucular; özel eğitim alanında yardımcı teknolojilerin kullanımı giderek yaygınlaşmaktadır. Spastik çocuklarla, konuşamayan çocuklarla, fiziksel engelli çocuklarla, otizmli çocuklarla, down sendromlu çocuklarla çalışırken birçok yardımcı teknolojiden faydalanılmaktadır.

Yardımcı teknolojiler en genel anlamıyla gelişimsel yetersizlik gösteren bireylerin işlevsel becerilerinin geliştirilmesi, sürdürülmesi ve arttırılması amacıyla kullanılan nesneler, araçlar, görsel uyaranlar ve benzer ürünler olarak tanımlanabilmektedir.

Yardımcı teknolojilerin kullanımı ile ilgili yapılan araştırmalar otistik özellikler gösteren çocukların eğitimlerinde teknoloji kullanımının çocukların dikkat sürelerinin arttırılmasında, motor becerilerinin geliştirilmesinde, akademik becerilerin kazandırılmasında, davranış problemlerinin azaltılmasında, sosyal becerilerinin geliştirilmesinde ve serbest zaman ve oyun becerilerinin kazandırılmasında etkili olduğunu göstermektedir.

Ben de tüm bu teknolojik gelişmeleri yakından takip etmeye çalışıyor ve öğrendiklerimi sınıfımda da uygulayarak sizlerle paylaşmaya çalışıyorum. Bildiğiniz gibi otizm alanında; özellikle son zamanlarda, bir tablet pc olan ipad cihazının üzerinde çok durmaktayım. Bu konuda açtığım ‘otizm ve ipad’ başlığından ayrıntıları öğrenebilirsiniz.

Bu yazımda ise sizlere daha farklı bir yardımcı teknolojiden bahsedeceğim. Cihazın adı Xbox Kinect(Microsoft).

Kinect Nedir ?

Kinectle, bilgisayar ortamında herhangi bir kontrol çubuğu veya kumanda kullanmadan, sadece el hareketleriyle oyun oynanabilmektedir. Bunun yanında ses de ayrı bir işletimi için geçerlidir. Özellikle hareketli, maceralı oyunlarda bu sistemin çok kolaylık getireceğine inanılıyor. Kinect sisteminin el, kol hareketlerini algılaması ise kızılaltı ışın yayan projektörlerle gerçekleşiyor. Bu ışınlar görünmüyor. Işınların elde ettiği veriler, CMOS algılayıcılarında komuta çevriliyor. Bu sayede oyuna komut gidiyor. İşletim sisteminin kalitesinin yanı sıra bu komutlar bir saniyeden çok daha kısa zamanda ulaşmaktadır. 3. boyut grafiğinde gerçekleşmesi gereken hızlı komutları ise bilgisayara ait olan yazılım sağlıyor. Yani "Kinect", sadece komutları ulaştırmakla sorumludur.

Kinect sistemi, oyuna başlama komutu verilince kızılaltı ışın yaymaya başlar. Çok kısa süre içerisinde oyuncunun baş, gövde, kol, el, ayak gibi kısımlarını ve bu kısımların geçebileceği yerleri algılar. Bu algılama başarıyla gerçekleşince oyunda Kinect kullanılabilir. Kinect'in bu organları ve geçebileceği yerleri bilip, algılaması kendisinde bulunan yazılımdan dolayıdır. Kinect'e dahil olan bu özel yazılımda insanın yapabileceği milyonlarca hareket ve bulunabileceği milyonlarca durum bulunmaktadır. Kinect’in yazılımı oyuncunun hareketlerini eşleştirerek sisteme yolluyor. Bu sayede Kinect, bunların yardımıyla algılayabilmektedir.



Bu sistemi sınıfa kurabilmek için ortalama 102 ekran bir lcd tv gereklidir.

Alınan xbox360 cihazı, tv’ye bağlanarak, otizmli öğrencilerin bazı eğlenceli ve eğitimsel uygulama ve oyunları oynayarak gelişimlerinin desteklenmesi hedeflenmektedir.

Cihazların bazı özelliklerine göre fiyat değişmektedir.

Xbox360 cihazı toplam maksimum 1000 tl civarındadır.

Lcd tv(projeksiyon da olabilir) maksimum 1500 lira civarındadır.

Bu ikisi alındıktan sonra oyun cdleri alınacaktır. Bunlar da cüzi bir miktar tutmaktadır.

Kaynak : http://www.beratcelik.com/

7.21.2013

Çok Sakin ya da çok hırçın çocuklara dikkat !

Prof. Dr. Ahmet Yaramış, otistik çocukların geriye dönük video görüntüleri incelendiğinde otizmde görülen davranış ve hareket şekillerinin tespit edilebildiğini söyledi.


Dicle Üniversitesi (D.Ü) Çocuk Hastanesi Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Yaramış, hastalığın genetik kökenli olabildiği gibi çevresel faktörlerden ve etkilerden kaynaklı reaktif bağlanma bozukluğunun da otizme yatkınlık gösteren belirtiler taşıdığını kaydetti.

Bölgede otizm vakalarının tahminlerin üstünde olduğunu, akraba evliliklerinin beraberinde getirdiği bazı genetik hastalıklar veya metabolik hastalıklara bağlı kandaki kimyasal bozukluklarda da otistik bulgular gözlediklerini ifade eden Prof. Dr. Yaramış, Türkiye'de otizm tanısının çok geç yaşlarda koyulduğunu vurgulayarak, özellikle ilk kez anne ve baba olan ebeveynlerin çocuklarındaki otizme yakın bulguları fark edemediğini bildirdi.

Tanısı konulan çocukların aileleriyle yaptıkları birebir görüşmelerde, bebekliğin ilk dönemine dair otizme eğilim gösteren bulgular tespit ettiklerini dile getiren Yaramış, sözlerine şöyle devam etti:

''Otistik çocukların geriye dönük video görüntüleri incelendiğinde, otizmde görülen davranış ve hareket şekilleri tespit edilebiliyor. Bebeklerin otizme ait iki tip davranış biçimi gösterdikleri gözlenmiştir. Birinci grupta huzursuz ve sürekli ağlayan bebekler, ikinci grupta ise tam tersi, son derece sakin ve uslu bebeklerin olduğu gözlenmiştir. Altlarını ıslattıkları veya acıktıkları halde ağlamamaları, çevreye ilgisizlikleri dikkatli anne ve babaları endişelendirebilmektedir.

Video görüntüler incelendiğinde çocukların kameraya çok bakmadıkları, göz teması kurmadıkları, gülümsemedikleri, kendi başlarına kalmak istedikleri, dış dünyadan koptukları, anne kucağında huzursuz oldukları ve bu nedenle çoğu zaman annenin çocuğunu kucağından bırakmak zorunda kaldığı yönünde davranış şekilleri tespit edilmiştir. Erken tanı son derece önemli olmakla birlikte örneğin 5 aylık bir bebeğe bu bulgulara göre 'otistiktir' diyemiyoruz. Tanı için en azından iki-üç yıl geçmesi gerekiyor. Ancak böyle bir şüphe halinde bebeği yakın takibe alıyoruz.''

ÇOK SAKİN VEYA ÇOK HIRÇIN BEBEKLERE DİKKAT

Prof. Dr. Yaramış, erken bebeklik döneminde çocukların ya çok sakin yada agresif ve huzursuz olabildiğine dikkati çekerek, bu çocukların aileleriyle göz teması kurmadığını, dış çevreden de soyut bir yaşam sürdüğünü belirtti.

Bebeklerin her döneminde kendine özgü bir gelişim gösterdiğini kaydeden Yaramış, 3 aylık bir bebeğin başını kaldırabildiğini, bazı sesler çıkartabildiğini, kendi kendine gülebildiğini, altını ıslattığı zaman huzursuz olabildiğini, acıktığı zaman ağladığını dile getirerek, 6 aylık bir bebeğin ise sosyal iletişiminin daha da arttığını, karşısındaki kişiye tepki verebildiğini anlattı.

Normalde bir çocuğun kucağa alındığında sustuğunu, altı ıslandığında veya aç olduğunda ağladığını hatırlatan Prof. Dr. Yaramış, dikkatli bir annenin bu davranış geriliğini erken sezinleyebildiğini ve ilerleyen dönemlerde de bulguların 4 aşamada kendini gösterdiğini vurgulayarak, şöyle dedi:

''İlk olarak gelişimleri çok geridir. Konuşamazlar. İkinci olarak sosyal açıdan da geridirler. Sosyal iletişime geçemezler. Üçüncü olarak anormal bazı hareketlerde bulunurlar. Kollarıyla kanat çırpma, kendi etrafında dönme, çamaşır makinesinin karşısına oturup onu saatlerce takip etme, sürekli kapı açıp kapatma gibi. Dördüncü olarak da tümünde olmasa da zeka açısından daha geridirler. Otistik çocuklar bize genelde 3 yada 4 yaşından sonra başvuruyorlar. Geç kalındığı için tedaviye de direnç gelişiyor. İkincil otistik bulgulara sahip çocuklar eğitimle düzeliyorlar. Bu eğilimi gösteren çocuklar eğitimle zamanında okula başlayacak hale gelebilmektedirler.''.

''2 YAŞINDAN ÖNCE ÇOCUKLARA TELEVİZYON İZLETTİRMEYİN''

Bebeğin her gelişim safhasında ailenin ciddi rol oynadığını, çocuklara 2 yaşından önce televizyon izlettirilmemesi gerektiğini belirten Çocuk Nörolojisi Uzmanı Prof. Dr. Yaramış, ''televizyon izleyen her çocuk otistik olur'' şeklinde kesin bir yargının bulunmadığını ancak 2 yaşın altındaki yatkın çocukların çocukların risk grubunda olduğunu belirtti.

Prof. Dr. Yaramış, reklamlar ve kliplerin bu yaş grubu çocuklarda sakıncalı olduğuna dikkati çekerek, ''Toplumda 'bakıcı sendromu' olarak da bilinen evdeki bakıcıların sürekli televizyon izlettirmesinin çocukların sağlığı açısından son derece yanlıştır. İki yaşından önce çocuklarınıza mümkünse televizyon izlettirmeyin'' dedi.

Ailelerin çocuklarında, otizme yatkınlık veya otizm bulguları bulunduğu gerçeği ile yüzleştiğinde şok geçirdiklerini, yaşadıkları psikolojik gerginlikle boşanmayı düşünen çiftlere dahi rastladıklarını bildiren Yaramış, ''Ebevyn öncelikle otizmin ne olduğunu bilmiyor. Araştırıp öğrendiklerinde şaşkınlık içinde bize geliyorlar. Otizm in tedavisi biraz sıkıntılı. Sebat ve sabır isteyen uzun bir süreç'' diyerek, ailelerin çocuklarına faydalı olabilmeleri için önce birbirlerine destek olması gerektiğini ifade etti.

BEBEKLERİN GELENEKSEL YÖNTEMLERLE YETİŞTİRİLMESİ

Prof. Dr. Ahmet Yaramış, kliniğe gelen ailelere çocuklarıyla bebek de olsa sık sık konuşmalarını, göz teması kurmalarını, renkli giysiler giyerek bebeğin dikkatini toplamalarını önerdiklerini belirtti.

Bebeklerin daha sık kucağa alınıp sevgi gösterilmesi gerektiği tavsiyesinde bulunan Yaramış, ''Çocukların kendi başına kaldığında bir şeyi saatlerce izlemesine izin vermeyin. Dikkatini hemen başka yöne çevirin. Otistik çocukların kesinlikle insanlarla temas etmesi gerekiyor. Ailelere en önemli tavsiyemiz çocuklarını kalabalık aile ortamında iletişime açık bir şekilde geleneksel yöntemlerle yetiştirmeleridir'' dedi.

TÜRKİYE'DE HER 150 ÇOCUKTAN 1'İ OTİZMLİ

Diyarbakır Otizmle Mücadele Derneği (DOMDER) Kurucu Başkanı Mine Onur ise Türkiye'de 450 bin otizmli çocuk bulunduğunu hatırlatarak, bu veriler ışığında her 150 çocuktan 1'inin otizmli olduğunu söyledi.

Kendisinin de otizmli bir çocuğu bulunduğunu ifade eden Onur, oğlu Arda'nın (10) otizmli olduğunu 2 yaşında fark ettiklerini belirtti.

Bir gazetede otizmle ilgili yayınlanan haber üzerine oğlunun davranışlarını yakın takibe aldığını, oğlunda da benzer bulguları gözlemlediğini kaydeden Onur, şöyle devam etti:

''Oğluma Marmara Üniversitesi'nde gelişim bozukluğu tanısı koyuldu. Buna klip ve reklamları izlemenin neden olduğu belirtildi. 6 ay sonra oğlum reflekslerini kaybetti. Bardak tutamaz hale gelmişti. Kaz veya ördek gibi paytak paytak yürüyordu. Doktorlar 6 ay süresince evde oğlumla ilgilenmemi istedi. 6 ay boyunca müziği ve televizyonu kapattık. 6. ayın sonunda oğlum bardak tutabildi. Masajlarla bisiklet sürdürerek el ve ayak refleksini geliştirdik. Bize, 'Oğlunuza otizm teşhisi konuldu. Artık özel eğitim alabilir' denildi. En büyük üzüntüm 6 ay boyunca neden eğitim verilmediğidir. Oğlum şu anda 10 yaşında. İlk 6 ayda eğitim alsaydı durumu daha iyi olabilirdi. Tedaviye geç kalındığını düşünüyorum. Otizm konusunda yeterli bilinç oluşmadığı için otizmin tespitinde geç kalınıyor.''

''OTİZM KÖYÜ KURMAK İSTİYORUZ''

Mine Onur, otizmli çocukların sağlıklı yaşıtlarına göre gelişimlerinin 7-8 yıl geri olduğunu ifade ederek, toplumun bu konuda yeterince bilinçlenmediğini ve otistik çocuklara ''deli gözüyle'' bakıldığını anlatarak, bazı velilerin otistik çocukların kendi çocuklarıyla aynı okulda eğitim almasını bile istemediğini söyledi.

Hedeflerinin bölgedeki çocukların da batı illerindeki çocuklar gibi Otistik Çocuklar Eğitim Merkezi'nde (OÇEM) eğitim almalarını sağlamak olduğunu ifade eden Onur, ''OÇEM veya Otizm Köyü kurmak istiyoruz. Bu konuda çeşitli girişimlerimiz oldu'' dedi.

Kavaklıbağ köyünde yaşayan 4 çocuk babası Aydın Kurt da (32) oğlu Akif'in (7) 2 yaşından sonra saldırgan tavırlar gösterdiğini, doktorların oğluna otistik teşhisi koyduğunu söyledi.

Yaklaşık 4 yıldan bu yana Akif'i kendi imkanları ile rehabilitasyona götürdüğünü anlatan Kurt, ''Oğlum kardeşlerine, eşyalarına, hatta annesine bile zarar verecek şekilde saldırgan tavırlar gösteriyor. Hayvan seslerinden huylanıp bize saldırıyor. Köyde yaşadığımız için rehabilitasyona götürürken servis sıkıntısı yaşıyoruz. Mecburen kendi imkanlarımla şehre getiriyorum. Okullarda bu çocuklara eğitim verecek özel eğitim uzmanı yok. Tek isteğimiz Diyarbakır'da OÇEM kurulması'' diye konuştu.

Kaynak: samanyoluhaber.com

Otizmle Hava Kirliliği Arasında Bağ Bulundu

Bilim adamları, çevreyolu kenarında yaşayan çocuklarda otizm görülme riskinin 2 kat daha fazla olduğunu belirlediler.
Fox News'te yer alan habere göre, Los Angeles'ta Çocuk Hastanesi'nin Saban Araştırma Enstitüsü'nde yürütülen çalışmada, çevre yoluna 300 metre uzaklıkta yaşayan bebeklerin otizm riski altında olduğunu açıkladılar. Araştırmacılar, bunu çevreyolundaki kirliliğin türüne ve çok fazla olmasına bağlıyorlar.

Journal Environmental Health Perspectives isimli tıp dergisinde yayınlanan çalışmada, 304 otizm hastası çocuk ile 259 normal gelişen çocuğun incelendiği kaydedildi.


7.19.2013

Üniversiteye Kabul Edilmeme Sebebi!

Muğla'nın Bodrum ilçesine bağlı Gümüşlük beldesinde düzenlenen Gümüşlük Uluslararası Klasik Müzik Festivali kapsamında, dünyaca ünlü piyanistler tarafından genç yeteneklere yönelik eğitim veriliyor.

Bu yetenekler arasında yer alan 17 yaşındaki otistik Buğra Çankır , dikkati çekiyor. Buğra'nın annesi tarih öğretmeni Necla Çangır, gazetecilere yaptığı açıklamada, oğlunun şimdiye kadar iki kez terapi merkezine gittiğini, buradaki bir psikoloğun, Buğra'nın kulağının çok iyi olduğunu söylediğini aktardı.

Bunun üzerine Buğra'nın 10 yıldır müzikle uğraştığını anlatan Çankır, "Oğluma internet ortamında 40 doğal ses ve 40 enstruman sesi verildi. Buğra bunları sıfır hatayla yaptı" dedi.

BUĞRA'NIN ÖNÜNÜN AÇILMASINI İSTİYORUZ

Buğra'nın yetenekli olmasına ve girdiği sınavlardan başarıyla çıkmasına rağmen bir türlü konservatuvara alınmadığını belirten Çankır, şöyle konuştu: "Oğlum ilköğretim okulunu bitirdikten sonra Antakya Güzel Sanatlar Lisesine girdi.

Şu an lise dördüncü sınıfa geçti. Çukurova Üniversitesi Devlet Konservatuvarı sınavlarına 2005 yılında girdi. Orada herkesin dikkatini çekti.

Yüz üzerinden yüz aldı ancak komisyon toplandığında, otistik olduğundan dolayı konservatuvara almamaya karar verdiler. Sonra Hacettepe Üniversitesinde sınava girdi, orada da herkesin dikkatini çekti ama orada da aynı problemle karşılaştık.

Biz buna üzülüyoruz. Çocuğumuza bir kapı aralamaya çalışıyoruz. Liseye girince arayışlarımız biraz durdu.

Önümüzdeki yıl ise çok yoğun olacak. Buğra'nın önünün açılmasını istiyoruz. Mademki Allah ona böyle bir yetenek verdi, bunun değerlendirilmesini istiyorum."

ELİNİZİ ŞIKIRDATTIĞINIZDA HANGİ NOTA OLDUĞUNU SÖYLEYEBİLİR

İzmir Devlet Senfoni Orkestrası Müzik Direktörü İbrahim Yazıcı ise festival kapsamında tarihi Eklisia Müzik Akademisi'nde pek çok öğrenci ile çalıştığını söyledi. Öğrencilere güzel bir eğitim sunduklarını ifade eden Yazıcı, "Ama bu yıl çok özel bir durumla karşılaştık.

Buğra isimli öğrencimizin diğer öğrencilere göre daha farklı bir durumu var. Kendisi otistik diye adlandırılan bir duruma sahip ancak halk arasında oldukça yanlış tanınan bir durum bu.

Bir hastalık olarak görmek ne kadar doğrudur bilmiyorum. Çünkü algısı gerçekten çok yüksek. Bu tür çocuklarla ilgilenebilmek için biraz sabra ihtiyaç var" diye konuştu.

Yazıcı, otistik kişilerin çok yüksek bir matematik zekaları olduğunu ve dikkati topladığınız zaman bu kişilerin olağanüstü şeyler yapabileceklerini belirtti.

Konservatuvarlara sınavla öğrenci alındığını anımsatan Yazıcı, şöyle devam etti: "Bu sınavda sadece kulağa bakılır.

Buğra zaten mükemmel bir kulağa sahip. Elinizi şıkırdattığınızda hangi nota olduğunu söyleyebilecek kulağa sahip ancak anladığım kadarıyla girdiği sınavlarda üstün yetenekli bulunmasına rağmen, maalesef bizim eğitim sistemimizde bu tarz çocuklarla ne şeklide ilgilenileceğine dair bir pedagojik sistem geliştirilmediği için, başarılı bulunmasına rağmen kendisine bir eğitim hakkı tanınmamış. Bunda da kimseyi suçlamak doğru olur mu bilmiyorum.

Çünkü birine yanlış eğitim vermek aynı derecede zarar verir. Görünen o ki bu tarz çocukların sayısı günden güne artıyor. Bunlarla gerçekten doğru şekilde, yeteneklerini tespit edecek pedagogların yetiştirilmesi lazım ki bu çocuklar ziyan olmasın. Bunda da herhalde Milli Eğitim'e çok büyük iş düşüyor diye düşünüyorum."

DÜNYACA ÜNLÜ PİYANİSTLER BUĞRA'YI ANLATIYOR

Festival kapsamında genç yeteneklere eğitim veren dünyaca ünlü piyanist Gülsin Onay ise genç Buğra'nın çok yetenekli bir öğrenci olduğunu anlattı.

Onay, "Çok etkilendim, insanın gözleri yaşarıyor. Piyano çalmaktan belliki zevk alıyor. Ruhu zenginleşiyor. Genelde bu çocuklarda matematik ve müzik alanında büyük bir yetenek olabiliyor. Matematikte bildiğim birkaç örnek var" dedi.

Rus piyanist Ilya Itin ise Buğra'nın olağanüstü piyano çaldığını ama Buğra ile çalışmanın kolay olmadığını söyledi. Buğra'nın kendisini müzikle ifade ettiğini belirten Itin, "İstediklerimizi elde edebilmek için konuşmamızı ona göre ayarlamamız gerekiyor ama olağanüstü bir şey.

Buraya gelerek diğer müzisyenlerle bir arada olunca olağanüstü etkileyici bir şey gerçekleşiyor" diye konuştu.

Buğra'nın müzik atölyesindeki arkadaşı Mert Yeşilmenderes de otistik olmasına rağmen arkadaşının piyanoda olağanüstü bir yeteneğe sahip olduğunu ve öğretmenleriyle çok başarılı çalışmalar yaptığını kaydetti.

7.18.2013

Anne Demeyi Öğretiyorlar

Bu öğretmenler okumayı değil, anne demeyi öğretiyorlar
Saliha Erdem ve Göksu Coşkun'un sadece ikişer öğrencisi var. Onlar otistik öğrencilerini günlük hayata hazırlıyor.
Tuvalet, temizlik gibi bilgileri öğretiyorlar. Öğrencilerin 'anne' ve 'öğretmenim' demesi, onlar için çok büyük bir mutluluk.

Yarın 24 Kasım öğretmenler günü. Zorlukları aşmak için ellerinden geleni yapan, özveriyle çalışan her öğretmenin farklı bir hikayesi var. Saliha Erdem ve Göksu Coşkun da mesleğe gönüllerini vermiş iki öğretmen. Onlar 60 öğrencisi olan Yıldırım Belediyesi Hacı Mehmet Zorlu İş Okulu ve Otistik Çocuklar Eğitim Merkezi'nde görev yapıyor. Her ikisinin de yalnızca ikişer öğrencisi var. İki öğrenci de otistik... Zihinsel engelliler sınıf öğretmeni Saliha Erdem, öğrencileriyle ilgilenmek için önce performans değerlendirmesi yaptıklarını söylüyor. Hazırladıkları Bireyselleştirilmiş Eğitim Programı (BEP) ile öğrencilere hitap ettiklerini anlatan Erdem, "Çocuklara öncelikle günlük yaşamdaki alışkanlıkları öğretmeye çalışıyoruz. Büyük çoğunluğu tuvalet eğitimini dahi bilmiyor. Öz bakım, günlük yaşam ve sosyal yaşam konularına ağırlık veriliyor." diyor. İki öğrencisinden birinin konuşamadığını kaydeden Erdem, "İkisi ile farklı ilgileniyoruz. Bir öğrencim ile konuşarak diğeri ile ise ses çıkartarak, tepkiler, jest ve mimiklerle iletişim kuruyoruz." ifadesini kullanıyor.

Verdikleri eğitime rağmen aylar sonra başa dönme ihtimalinin bulunduğunu ifade eden Saliha öğretmen, "Kesinlikle sabır isteyen bir meslek. Bazen çocuğa aylarca bir şey anlatıyorsunuz, öğrenmiş oluyor ama ertesi gün sorduğunuzda yok, sıfırlamış, tekrardan başlıyorsunuz." diyor. "Diğer öğretmenlerin öğrencileri okul müdürü, banka müdürü, mühendis, doktor, avukat oluyor. Ama bizde o beklenti yok. Çocuk anne veya öğretmenim desin bize yeter." diyen Saliha Erdem, bir çocuğun kırmızıyı öğrenmesinin bile tarifi imkânsız mutluluk verdiğini söylüyor. Zihinsel engelliler sınıf öğretmeni Göksu Coşkun, aile dostları olan ilkokul öğretmeninin spastik kızının kendisini bu mesleğe yönlendirdiğini dile getirdi. Biri kız 2 öğrencisinin bulunduğunu anlatan Göksu öğretmen, "Birine yazı öğretirken, diğerine ise kavram öğretimi yapıyoruz." diyor. Zaman zaman aceleci davrandığını söyleyen Coşkun, "Bazen ümitsizliğe kapıldığım oluyor. Ama biraz ilerleme görünce mutlu oluyorum." diye konuşuyor. Öğrencisinin kendisine önce anne dediğini aktaran Coşkun, "Şimdi öğretmenim diyorlar. Öğrencimin 'öğretmenim' demesi beni çok mutlu ediyor." ifadesini kullanıyor. Otistik Çocuklar Eğitim Merkezi ve İş Eğitim Merkezi Okul Müdürü Ümit Yenisoy, en hassas bölüm olan otistik çocuklar merkezinde bireysel eğitim verdiklerini belirtiyor. Merkez, Yıldırım Belediyesi tarafından 42 dönümlük arazi üzerine kurulduktan sonra Milli Eğitim Müdürlüğü'ne devredilmişti.
Kaynak http://www.samanyoluhaber.com/

Tv Ve Bilgisayar Çocuklarda Otizme Yolaçıyor

TV ve bilgisayar başında uzun süre vakit geçirmek, çocuklarda okul öncesi dönemde otizme, okul çağında ise hiperaktiviteye sebep oluyor.

Bursa Özel Nilüfer İlkbahar Koleji Rehberlik Uzmanı Emine Güler , ailelere, çocukları ile daha çok vakit geçirmeleri tavsiyesinde bulunurken, “Tv ve bilgisayar başında uzun süre vakit geçirmenin çocuklarda okul öncesi dönemde otizme, okul çağı çocuklarında ise hiperaktivite ve dikkat dağınıklığına sebep olduğu bilimsel araştırmalarla kanıtlanmıştır.” dedi.

Çocukların, okula başladıktan sonra, özel etkinliklere gereksinim duyduğunu belirten Rehberlik Uzmanı Emine Güler, “Birinci sınıftan beşinci sınıfa kadar olan dönemde yapılan sosyal aktiviteler (müze gezileri, tiyatrolar, sergiler, okul gezileri) çocukların öğrenme isteklerini besleyip, geliştirmede yararlı olmaktadır.” şeklinde konuştu.

Anne ve babanın, çocuklarına yapabileceği en büyük yardımın, çocuğun özellikleri ve yeteneklerine uygun eğitim imkanı sunmak olduğunu belirten Emine Güler, “Bununla birlikte her çocuğun ‘kendine özgü bir çocuk’ olduğunu unutmayın. Çocukluk döneminde diğer bütün çocuklar gibi sizin çocuğunuzun da en büyük ihtiyacı sevgi, anlayış ve ilgidir.” diye ifade etti.

Okul öncesi dönemde, çocuklara zihinsel yeteneğini geliştirecek oyuncak ve materyal almanın zihinsel gelişim açısından etkili olduğunu bildiren Rehberlik Uzmanı Güler, şöyle devam etti: “Çünkü okul öncesi eğitimde farklı yetenek ve fiziksel güçleri, oyunlar ve dramalarla olumlu bir şekilde karşılanmaktadır. Hikâye anlatma, resim çizdirme vb. etkinliklerle de çocukların üreticilikleri gelişmektedir.”

Çocukların, okula başladıktan sonra özel etkinliklere gereksinim duyduğunu söyleyen Özel Nilüfer İlkbahar Koleji Rehberlik Uzmanı Emine Güler, “Birinci sınıftan beşinci sınıfa kadar olan dönemde yapılan sosyal aktiviteler (müze gezileri, tiyatrolar, sergiler, okul gezileri) çocukların öğrenme isteklerini besleyip geliştirmede yararlı olmaktadır.” şeklinde konuştu.

Çocukları, okul ve dersten arda kalan zamanlarda televizyon ve bilgisayar bağımlısı olmaktan kurtarmak için değişik ilgi alanlarına yönlendirmek gerektiğini belirten Özel Nilüfer İlkbahar Koleji Rehberlik Uzmanı Güler, şöyle devam etti: “Tv ve bilgisayar oyunları ve bunların başında uzun süre vakit geçirmenin çocuklarda okul öncesi dönemde otizme, okul çağı çocuklarında ise hiperaktivite ve dikkat dağınıklığına sebep olduğu bilimsel araştırmalarla kanıtlanmıştır. Bu doğrultuda çocuklarımızı, astronomi, robot teknolojisi, satranç ve çeşitli sportif aktivitelere yönlendirebiliriz.”

Ailelerin, çocukları ile evde farklı oyunlar oynamaları tavsiyesinde bulunan Rehberlik Uzmanı Emine Güler, şöyle devam etti: “Evde çocuklarınızla (puzzle oynama, benzerlik ve farklılıkları bulma oyunları, hadi anlat bakalım, atasözü bulma, Türkiye veya dünya haritasından yer bulma, gizlenen sözcükleri bulma ve mantık bilmeceleri gibi) oyunlar oynayarak hem iyi vakit geçirebilir, hem de çocukların zihinsel gelişimine katkıda bulunabilirsiniz.” şeklinde sözlerini tamamladı.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Sayfamızı Beğenmenizle
Mutluluk Duyarız