Pages

Subscribe:

7.23.2013

Otizmin Seyrinde Etkin Faktörler

Genel bilişsel düzey
Muhtemelen en iyi seyir göstergesi tanının konduğu andaki IQ düzeyidir. Genellikle otistik çocuklarda IQ, hem normal hem de mental retarde olanlarda ileriki hayatlarında önemli bir değişikliğe uğramamaktadır.
             
5-6 yaşlarından önce 50’den düşük IQ skorlarına sahip olan çocukların neredeyse tamamı sosyal fonksiyonlardaki sorunlar nedeniyle kötü seir göstermektedir.

Yüksek IQ düzeylerine sahip olanlarda ise seyir hakkında güvenilir bir tahminde bulunmak daha zor olmaktadır. Sosyal ilişkileri kötü olanların otistik olsun veya olmasın ciddi zeka geriliği olan hastalar olduğu ortaya çıkmaktadır.

IQ skoru %50’nin altında olan bir kişinin bağımsız bir hayat sürmesi beklenemez. Ancak seyri daha ayrıntılı tahmin edebilmek için daha özgün tanımlayıcı faktörlere ihtiyacımız vardır.  Otistik ve mental retarde olan erişkinleri aynı zeka düzeyine sahip ama otistik olmayanlarla karşılaştırmışlardır. Otistik grup; ritüalistik davranışlar, anksiyete, garip davranışlar, kendilerini eğlendirebilme güçlükleri ve diğer insanlardan kendilerini soyutlamaları bakımından daha yüksek sıklık göstermişlerdir.
Yüksek fonksiyonlu otistik hastalar üzerine odaklanmış takip çalışmalarında düşük zeka düzeyi olan otistiklere göre daha iyi seyir gösterdikleri ileri sürülmüştür. Bu vakaların önemli bölümünün meslek sahibi olabildikleri, bağımsız bir hayat sürdürebildikleri ve hatta evlenip çocuk yetiştirebildikleri bildirilmiştir. Bu nedenle yüksek fonksiyonlu vakaların seyri otistik olmayanlarla karşılaştırıldığında büyük farklılıklar göstermemektedir.
             
Otistik ve IQ düzeyleri %71’in üstünde olan 15 çocuk incelenmiş, Sonuçta bu çocukların hepsinde de farklılıklar olmasına rağmen bariz bir gelişmenin olduğu ve ileriki hayatlarında hiç birisinin otizm kriterlerini tam olarak karşılamaz duruma geldikleri görülmüştür. Hepsinde okul ile ilişkili ve sosyal beceriler ile ilişkili inatçı sorunlar gözlenmiştir. Çoğu yanlış anlaşılmış ve okulda yeterince yardım alamamışlardır. Çocukların iyiye gelişimleri için erken tanı çok önemli olmaktadır.
             
İletişim Bütün takip çalışmaları 5-6 yaşlarında konuşmanın olmamasının kötü prognoz işareti olduğunu göstermektedir. IQ ile iletişim düzeyi arasında sağlam bir ilişki vardır ancak muhtemelen bazı lisan gelişim faktörleri de katkıda bulunmaktadır. Takip çalışmalarında ciddi lisan güçlükleri bulunan vakaların çoğunun erişkin hayatta sosyal beceri kayıplarının olduğu gösterilmiştir.
             
Konuşma bir prognostik faktör olarak kullanılabilir ancak bütün çocuklarda kesin sonuçlar vermemektedir. 5 yaşında hiç konuşması olmayan vakaların (klasik otizm vakalarının yaklaşık %50’si) bir bölümünün ileride önemli ilerlemeler gösterdiği ve orta derecede bir konuşmaya sahip olabildikleri bilinmektedir. Seyrek olarak beklenmedik şekilde 10 yaşında veya daha ileri yaşlarda konuşmaya başlayan çocuklarla da karşılaşılmaktadır.
             
Konuşmanın gelişmesinde gecikmeye neden olan değişkenlerin tanımlanması için girişimlerde bulunulmuştur. Sosyal yanıtsızlık işaretleri, fenomenler oluşturma ve kelime taklitleri üretebilme becerileri   üzerinde durulan değişkenlerdir.  Otistik çocuklarda yapılan bir çalışmada sözel olmayan becerilerin lisan gelişiminin ipuçlarını taşıyabileceğini ileri sürülmüştür.
             
Nöropsikolojik kayıplar
Bazı çalışmalarda, esneklik ve bilişsel becerilerin ölçümlerinin sosyal sonuç için iyi birer gösterge olabileceği bildirilmiştir ve gelecekte muhtemelen otistik spektrumdaki bozuklukların seyrini daha iyi öngören, daha gelişmiş nöropsikolojik testler geliştirilecektir.
             
Başka bir çalışmada; normal IQ'ya sahip otistik deneklerde üç yıllık bir takip dönemi içinde  zeka teorilerini öğretmek için şekillendirilmiş bir programın etkileri üzerinde çalışmışlardır. Test sonuçlarında anlamlı bir yükselme gözlenmiştir. Sosyal beceri oranlarında ise bir değişiklik gözlenmemiştir. Daha sonra yapılacak uzun süreli takip çalışmaları ile becerilerin ne ölçüde genelleştirilebileceği ortaya konulmalıdır.
             
Diğer insanların duygusal durumlarını anlayabilme ve onların duygularını paylaşabilme zorlukları sosyal ilişki kayıplarının önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Diğer insanların duygularına yanıtsız kalma örüntülerindeki süreklilik otistik çocuklarda okul öncesi ve sonrasında 5 yıllık takibin ardından yapılan çalışmalarda gösterilmiştir. Tüm zamanlarda yapılan testlerde yanıtsızlık ve empati dereceleri çocuğun bilişsel düzeyi ile ilintili bulunmuştur.
             
Çocuklar erken yaşlarda (ör, iki yaş) otizm tanısı aldıklarında veya şüphelenildiklerinde  sonradan ortaya çıkan gelişimlerinin ister normale ister diğer bir bozukluk ile ilişkili belirtilere kayması oldukça sık görünmektedir. Benzer şekilde bazı otizm ve ciddi bilişsel bozukluklara sahip olan çocuklar başlangıçta fark edilmemiş olabilirler. Bu nedenle tanı koymada takip süresi ve hastanın yaşı tanı için önemli faktörler olarak ele alınmalıdır.
             
Otizm olan bireylerin küçük bir bölümü nispeten normal erişkinlere yakın bir gelişim gösterirler. Takip çalışmalarının çoğunda bu vakaların oranı çok düşük yüzdelerde kalmaktadır. Göteborg Çocuk Psikiyatrisi Departmanında 20 yılı aşkın bir süre içinde görülen yaklaşık 700 otizm vakasının en az 12 tanesi 5 yaşının altında iken Kanner otizminin tüm özelliklerin gösterirken 10 yıl sonrasında yaşıtlarına göre sadece biraz garip hareketleri ve konuşmasında bazı tuhaflıkları olan bir gelişim seviyesine ulaşmışlardır. Bununla birlikte hangi otizm vakalarının bu kadar dramatik gelişme gösterdiği ile ilgili yeterli kanıt yoktur. Çoğu programda bazı olumlu yönler bulunabilmiştir. En başarılı olanlar otizm hakkındaki bilgilere dayanan, gerçekçi ve uzun süreli programlardır. Tedavi destekleme ve aile ile sürekli iletişim içinde olmayı temel almaktadır.
           
Otistik çocukların iyiye gelişiminde  iyi yapılandırılmış ve  uzun süreli bir eğitimin önemli rolü vardır. Kanada’da yapılan bir çalışmada iki farklı coğrafi bölgede çocuklar arasında 15 puanlık IQ farklılığı bulunmuştur. Bu farklılığın ihtimali bir açıklaması düşük IQ seviyesi olan coğrafi bölgede daha az sayıda tıbbi servisin olmasıdır.

Yapılan diğer bir çalışmada otistik olan okul öncesi çocuklarından nispeten yüksek fonksiyonlu olanlarının yoğun eğitim programından büyük kazanç sağladığı görülmüştür. Ancak bu sonuçların düşük IQ oranlarına sahip otistik vakalar içinde geçerli olup olmadığı kesin olarak bilinmemektedir. Erken tanı koymanın faydalarını araştıracak yeni çalışmalar yapılması gerekliliği vardır. Son yıllardaki bir başka üzerinde durulan konu; çocuğun beceri eksikleri nedeni ile ortaya çıkan çevresel uyaran azlığının etkileridir ve risk faktörü olduğu kanıtlandığında tedaviye erken başlamanın önemi ortaya kesin olarak çıkacaktır.
             
Belki de ileride yapılacak takip çalışmalarında bakılması gereken en önemli şey hayat kalitelerinin ölçümüdür. Belirtilerin şiddeti ile hastanın bunları algılaması arasındaki korelasyonlar bilinmemektedir. Hasta ile birlikte yaşayan veya yakın çevresinde olan kişilerin tepkileri ve tıbbi servislerin kalitesi hem hasta hem de ailenin gelecekte yaşayacağı dezavantajlar üzerine önemli etkilere sahiptir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Sayfamızı Beğenmenizle
Mutluluk Duyarız